30 Eylül 2011 Cuma

okuyorum

LYDIA..JACQUELINE...CAROL...ALIX...Hayatları, umutları, beklentileri, üzüntüleri, sevinçleri, birbirinden farklı bu 4 kadının umut dolu, sevgi dolu, KÜÇÜK MUCİZELER dolu hikayesi :) Her sayfada her bölümde 4 kişinin hayatlarına ortak oluyorsunuz..Herşeyi onlarla birlikte yaşıyorsunuz...Onların tüm duygularını içinizde hissederek okuyorsunuz her sayfayı...Bu 4 güçlü ve güzel kadından etkilenmekten kendinizi alamıyorsunuz...Şahane bir MUTLU SON ve yüzünüzde tatlı bir gülümsemeyle kitabı bitiriyorsunuz :)

bugun işyerine damgasını vuran nostalji rüzgarı

süper bir yorum

dinliyorum

23 Eylül 2011 Cuma

güzel bir film :)

 



okuduğum kitaba ara verip ;acaba guzel bir filme rastlarmıyım diye sinema kanallarında dolaşırken, movimaxstars da çok sevdiğim bir film başladı:) The  patrıot.(Belkı de  izliyelı tam onsene olmuştu.)

Mel Gibson'ın en iyi filmlerinden  biri diyebilirim.CesurYürek'le aynı modda bir film.Mel Gibson yine sevdiklerinin intikamı almaya çalışıyor ve özgürlük için savaşıyor.CesurYürek savaş sahneleri ve sonu bakımından kesinlikle tüyler ürpertici bir filmdi..

* Vatansever Filminin Konusu

Fransız ve İngiliz savaşlarının eski  bir kahramanı olan Benjamin Martin (Mel Gibson) huzurlu bir yaşam için savaşı sonsuza dek bırakır. Evlenir ve yedi çocuğu olur. Fakat bu seferde İngiltere ile bir anlaşmazlık çıkar.Yakın bir süre önce dul kalan Martin savaşmaya hiç de niyetli değildir.Benjamin'in büyük oğlu Gariel (Heath Ledger) ise oldukça farklı düşünmektedir ve savaşa katılır.
Benjamin son derece kararsızdır. Ancak acımasız Alay Tavington  komutasındaki İngiliz ordusu Martin'in kapısına kadar dayanır ve ailesinin hayatını tehdit etmeye başlar. Savaş artık onun için kaçınılmaz olmuştur.Böylece Martin'in önderliğindeki milisler, amansız ve çok kuvvetli olan İngiliz ordusuna karşı savaşa başlarlar.
Baba oğul arasında yaşananlar ve konuşmaları herşeyiyle film çok güzel.Benjamının kucuk kızı ıle olan vedalaşma sahnesı  unutulmaz.

ŞAKAYIK

 şüphesiz kadın erkeğin şakayığıdır (hadisi şerif)



Şakayık kelimesinin bize edebiyat açısından ihtişamını gösteren anlamı Türkçede bildiğimiz “gelincik çiçeğini” karşılamasıdır.

Gelincik, hemen her coğrafyada kendiliğinden yetişebilen, otuz kadar türü bulunmakla birlikte hemen hepsi kırmızı renkli yaprak açan bir çiçektir. Yol kenarlarında, ekin tarlalarında, ören yerlerinin dışında Hudâyî -nâbit kabilinden sık rastlanan gelinciğin özelliği çok narin, nahif ve zarif bir çiçek oluşudur. Dalından kopardığınız andan itibaren birkaç dakika içinde parlaklığını, canlılığını ve güzelliğini yitirir. Kırmızı yapraklarından (ki genellikle dört simetrik yapraktır) birini koparırsanız diğer üçü kendini bırakır, salar ve sarkar. Elinizle yapraklarından birine fiske vurun, derhal zedelenir ve solmaya yüz tutar. En küçük şiddet, hoyrat muamele ve sarsıntıda bile yara alıp zedelenen bu çiçeğin kadına benzetilmesi ve özellikle erkeği tamamlayan “eş” olarak nitelendirilmesi  çok manidardır. Bu ifadeden anlaşılan odur ki erkekler kadınların bir gelincik çiçeği kadar narin olduğunu bilmeli, ona göre davranmalı, gelinciğin hoyrat tavırlara, şiddete, haksızlığa maruz kalmak bir yana el üstünde tutulması, kırmızı renginin asaleti ve güzelliği içinde renginin soldurulmaması gerektiğini bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar. Ve edebiyat açısından bir adım daha ileri giderek söylemek gerekirse, gelinciği münhasıran aşk içkisiyle dolu bir kadeh olarak düşünüp onu elde tutarken bu anlayışla hareket etmenin zaruretini akıldan çıkarmamak gerekir. Ta ki erkeklerin başı o badenin sarhoşluğuyla hoş olsun.

Gelincik kelimesi, bir erkeğin yaşı ve evlilik süresi ne olursa olsun eşini bir gelincik (taze gelin) gibi görüp, ona uygun davranması ve onu öyle koruyup kollayıp değerlendirmesi gerektiğini ima ve hatta ikaz eden bir manadadır.

sevgiyi anlatan kelime :VEDUD




bazen sesin duyulmadığı çığlıklar yükselir yüreğinden !! gün olur sanki uyandıkların kayıp gider ellerinden ..herşey yokken var ,varken yok edenin adını düşünürsün kendince içinden..istesende kurtulamazsın bu ince sızının elinden.. Ne yapsan dolduramazsın yerini "O " lutfedip vermeden...Ta ki Vedud ismi dillenir ,bir gün ansızın çıkagelir..Çünkü O sevdirir ve ancak O isterse kalpleri dize getirir.Vedud ismine tecelli  olmak duasıyla...

22 Eylül 2011 Perşembe

okuyorum:EMPATİ






Yaşamınızın kontrolü sizde değil! Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz. Bu kitabı kapatabilirsiniz. O
sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz. Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey
yapabilirsiniz. Ne isterseniz yapabilirsiniz. Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol
edemezsiniz. Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar
derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle
yapar. Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın. Sadece
‘isteklerinizin’ tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla
yormamaya çalısın.
”insanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur ama onlara neler hissettirdiğinizi asla
unutmaz.”







Senin elektromanyetik alanın o kadar güçlü ki, zihninin dışına biyoelektromanyetik radyasyon yayıyor. Bu da diğer insanların elektromanyetik alanlarında zincirleme tepkime yaratarak senin duygularının onlarınkilerin yerini almasını sağlıyor. Ve elbette iradelerinin de."

"İradeleri mi?"

"Görmüyor musun? İrade arzular tarafından kontrol edilir. Ve arzu da senin tarafından."
Adam Fawer,  Empati(Sf.571) 










19 Eylül 2011 Pazartesi

ye dua et sev(nihayet izleyebildim)


Film, başarısız bir ilişki, kötü bir boşanmanın ardından “hayatı yeniden keşfetmek”, ” “kendini tanımlayan bir her şeyi arayış” için İtalya’da ‘Ye’, Hindistan’da ‘Dua et’ ve Endonezya’da ‘Sev’ görüşüyle yaptığı seyahatleri anlatıyor.
Konusu;  
Eat Pray Love / Ye Dua Et Sev”in başkahramanı Liz  Gilbert (Julia Roberts) bir yandan kendi gerçek iç dünyasını yeniden keşfedip, onunla tekrar bağ kurarken, bir yandan da dünyayı meraklı gözlerle gezmeyi arzu eden modern bir kadındır. Boşanmasının ardından bir yol ayrımına gelen Gilbert, işinden bir yıllığına izin alarak, karakterine hiç uymayan bir şekilde güvenli limanından çıkacak, hayatını değiştirmek için her şeyi riske atacaktır. Harikulade ve egzotik seyahatleri sırasında, İtalya’da yemek yemeğinin yalın zevkini, Hindistan’da duanın gücünü ve son olarak, beklenmedik bir şekilde, Bali’de ise içsel huzur ile aşkın dengesini yaşar. İlham verici gerçek bir hikâyeye dayanan “Eat Pray Love” insanın kendini serbest bırakıp dünyayı görmesinin gerçekten de birden fazla yolu olduğunu kanıtlıyor.

ESİN ENGİN - ÇALIKUŞU (ANATEMA) - 1986(en sevdiğim )

16 Eylül 2011 Cuma

Ahmet Enes - Cennet




bildim lakin söylemem
gördüm ama izah edemem
dünya, senle baş edemem ben
zaman öyle de geçecek
hayat böyle de bitecek
e bitsin, umudum cennetten
sevdim, kaç kere bilemem
yaşadım, yok inkar edemem
bıktım, senle baş edemem ben
zaman öyle de geçiyor
hayat böyle de bitiyor
ama umudum cennetten 

hatıraları unutmak olanaksızsa hatıralarda unutulmak kader olur.









Hatırlandığı gibi kalmak mümkün olmadığına göre bunun en kestirme yolu hatıralarda kalmaktır." (Yol Hâli'nden)



Bir aynada seyrettim alemin cümlesini.Aynam nokta sırrım nokta.Umduğum kadar büyük değilmiş ,dünya nokta ben nokta.(Yol Hali / Be nin Noktası )
... Çünki aşk , güzellik karşısında ilgisiz kalamama halidir . ( Yol Hâli / Aşk Artık Bir Hikayedir )

hayal ve hayat

Hayal" in üzerine çizik atınca "Hayat" olur..

14 Eylül 2011 Çarşamba

bir varmış bir yokmuş

Annemin  ilkokulu
  Bir varmış bir yokmuş .Bir zamanlar bu köyde  küçük bir kız varmış bu kız okumayı ve okulunu çok severmiş.Her sabah siyah önlüğünü ve dantelli yakasını takıp okulun yolunu tutarmış.O kız şimdi mezun olmuş çok istemesine rağmen o dönem şartlarında ilkokuldan sonra okutulmamış .Ama sonra anne olmuş ve iki kızının da üniversite okuması için elinden gelen her şeyi yapmış. canım anneme sonsuz teşekkürler...

 Annemin okuduğu bu ahşap ilkokul.onca yıla rağmen ayakta kalabilmeyi başarabilen anılarla dolu bir tarihi eser. köyün meydanında olan bu tarihi yapı bir varmış bir yokmuş gibi   geçirdiği güzel günlerin anısına onlara  gülümser gibi bakabilmekte..

12 Eylül 2011 Pazartesi

okuyorum (aylardır kitap rafımda ve bitti)

Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen

arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları...

Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...

8 Eylül 2011 Perşembe

balkon sefam ve tatil


Kastamonu kuğu köyünde ki evimizin balkon manzarası .!! Karşımda  deniz , ağaçlar,bol bol yeşillik... ve ateş böceklerinin cıvıltısı aman  Allah'ım!!! :))(gece verdiği konserler müthişti) Yan tarafta annemin domates ve biber bahçesi  ve rüzgarın esintisi. Yerimiz deniz manzarası, her taraf yemyeşil püfür püfür .Biraz daha kalmak isterdim .:))) Anlayacağınız bol oksijen var burada.. Umarım bir dahaki tatilde  de burada olurum  gene bol bol bu manzarada kitaplarımı okur her sabah kahvaltımı yapar ve uzun uzun manzarayı seyrederek derinlere dalarım.

okuyorum

LYDIA..JACQUELINE...CAROL...ALIX...Hayatları, umutları, beklentileri, üzüntüleri, sevinçleri, birbirinden farklı bu 4 kadının umut dolu, sevgi dolu, KÜÇÜK MUCİZELER dolu hikayesi :) Her sayfada her bölümde 4 kişinin hayatlarına ortak oluyorsunuz..Herşeyi onlarla birlikte yaşıyorsunuz...Onların tüm duygularını içinizde hissederek okuyorsunuz her sayfayı...Bu 4 güçlü ve güzel kadından etkilenmekten kendinizi alamıyorsunuz...Şahane bir MUTLU SON ve yüzünüzde tatlı bir gülümsemeyle kitabı bitiriyorsunuz :)

bugun işyerine damgasını vuran nostalji rüzgarı

süper bir yorum

dinliyorum

güzel bir film :)

 



okuduğum kitaba ara verip ;acaba guzel bir filme rastlarmıyım diye sinema kanallarında dolaşırken, movimaxstars da çok sevdiğim bir film başladı:) The  patrıot.(Belkı de  izliyelı tam onsene olmuştu.)

Mel Gibson'ın en iyi filmlerinden  biri diyebilirim.CesurYürek'le aynı modda bir film.Mel Gibson yine sevdiklerinin intikamı almaya çalışıyor ve özgürlük için savaşıyor.CesurYürek savaş sahneleri ve sonu bakımından kesinlikle tüyler ürpertici bir filmdi..

* Vatansever Filminin Konusu

Fransız ve İngiliz savaşlarının eski  bir kahramanı olan Benjamin Martin (Mel Gibson) huzurlu bir yaşam için savaşı sonsuza dek bırakır. Evlenir ve yedi çocuğu olur. Fakat bu seferde İngiltere ile bir anlaşmazlık çıkar.Yakın bir süre önce dul kalan Martin savaşmaya hiç de niyetli değildir.Benjamin'in büyük oğlu Gariel (Heath Ledger) ise oldukça farklı düşünmektedir ve savaşa katılır.
Benjamin son derece kararsızdır. Ancak acımasız Alay Tavington  komutasındaki İngiliz ordusu Martin'in kapısına kadar dayanır ve ailesinin hayatını tehdit etmeye başlar. Savaş artık onun için kaçınılmaz olmuştur.Böylece Martin'in önderliğindeki milisler, amansız ve çok kuvvetli olan İngiliz ordusuna karşı savaşa başlarlar.
Baba oğul arasında yaşananlar ve konuşmaları herşeyiyle film çok güzel.Benjamının kucuk kızı ıle olan vedalaşma sahnesı  unutulmaz.

ŞAKAYIK

 şüphesiz kadın erkeğin şakayığıdır (hadisi şerif)



Şakayık kelimesinin bize edebiyat açısından ihtişamını gösteren anlamı Türkçede bildiğimiz “gelincik çiçeğini” karşılamasıdır.

Gelincik, hemen her coğrafyada kendiliğinden yetişebilen, otuz kadar türü bulunmakla birlikte hemen hepsi kırmızı renkli yaprak açan bir çiçektir. Yol kenarlarında, ekin tarlalarında, ören yerlerinin dışında Hudâyî -nâbit kabilinden sık rastlanan gelinciğin özelliği çok narin, nahif ve zarif bir çiçek oluşudur. Dalından kopardığınız andan itibaren birkaç dakika içinde parlaklığını, canlılığını ve güzelliğini yitirir. Kırmızı yapraklarından (ki genellikle dört simetrik yapraktır) birini koparırsanız diğer üçü kendini bırakır, salar ve sarkar. Elinizle yapraklarından birine fiske vurun, derhal zedelenir ve solmaya yüz tutar. En küçük şiddet, hoyrat muamele ve sarsıntıda bile yara alıp zedelenen bu çiçeğin kadına benzetilmesi ve özellikle erkeği tamamlayan “eş” olarak nitelendirilmesi  çok manidardır. Bu ifadeden anlaşılan odur ki erkekler kadınların bir gelincik çiçeği kadar narin olduğunu bilmeli, ona göre davranmalı, gelinciğin hoyrat tavırlara, şiddete, haksızlığa maruz kalmak bir yana el üstünde tutulması, kırmızı renginin asaleti ve güzelliği içinde renginin soldurulmaması gerektiğini bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar. Ve edebiyat açısından bir adım daha ileri giderek söylemek gerekirse, gelinciği münhasıran aşk içkisiyle dolu bir kadeh olarak düşünüp onu elde tutarken bu anlayışla hareket etmenin zaruretini akıldan çıkarmamak gerekir. Ta ki erkeklerin başı o badenin sarhoşluğuyla hoş olsun.

Gelincik kelimesi, bir erkeğin yaşı ve evlilik süresi ne olursa olsun eşini bir gelincik (taze gelin) gibi görüp, ona uygun davranması ve onu öyle koruyup kollayıp değerlendirmesi gerektiğini ima ve hatta ikaz eden bir manadadır.

sevgiyi anlatan kelime :VEDUD




bazen sesin duyulmadığı çığlıklar yükselir yüreğinden !! gün olur sanki uyandıkların kayıp gider ellerinden ..herşey yokken var ,varken yok edenin adını düşünürsün kendince içinden..istesende kurtulamazsın bu ince sızının elinden.. Ne yapsan dolduramazsın yerini "O " lutfedip vermeden...Ta ki Vedud ismi dillenir ,bir gün ansızın çıkagelir..Çünkü O sevdirir ve ancak O isterse kalpleri dize getirir.Vedud ismine tecelli  olmak duasıyla...

okuyorum:EMPATİ






Yaşamınızın kontrolü sizde değil! Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz. Bu kitabı kapatabilirsiniz. O
sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz. Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey
yapabilirsiniz. Ne isterseniz yapabilirsiniz. Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol
edemezsiniz. Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar
derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle
yapar. Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın. Sadece
‘isteklerinizin’ tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla
yormamaya çalısın.
”insanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur ama onlara neler hissettirdiğinizi asla
unutmaz.”







Senin elektromanyetik alanın o kadar güçlü ki, zihninin dışına biyoelektromanyetik radyasyon yayıyor. Bu da diğer insanların elektromanyetik alanlarında zincirleme tepkime yaratarak senin duygularının onlarınkilerin yerini almasını sağlıyor. Ve elbette iradelerinin de."

"İradeleri mi?"

"Görmüyor musun? İrade arzular tarafından kontrol edilir. Ve arzu da senin tarafından."
Adam Fawer,  Empati(Sf.571) 










ye dua et sev(nihayet izleyebildim)


Film, başarısız bir ilişki, kötü bir boşanmanın ardından “hayatı yeniden keşfetmek”, ” “kendini tanımlayan bir her şeyi arayış” için İtalya’da ‘Ye’, Hindistan’da ‘Dua et’ ve Endonezya’da ‘Sev’ görüşüyle yaptığı seyahatleri anlatıyor.
Konusu;  
Eat Pray Love / Ye Dua Et Sev”in başkahramanı Liz  Gilbert (Julia Roberts) bir yandan kendi gerçek iç dünyasını yeniden keşfedip, onunla tekrar bağ kurarken, bir yandan da dünyayı meraklı gözlerle gezmeyi arzu eden modern bir kadındır. Boşanmasının ardından bir yol ayrımına gelen Gilbert, işinden bir yıllığına izin alarak, karakterine hiç uymayan bir şekilde güvenli limanından çıkacak, hayatını değiştirmek için her şeyi riske atacaktır. Harikulade ve egzotik seyahatleri sırasında, İtalya’da yemek yemeğinin yalın zevkini, Hindistan’da duanın gücünü ve son olarak, beklenmedik bir şekilde, Bali’de ise içsel huzur ile aşkın dengesini yaşar. İlham verici gerçek bir hikâyeye dayanan “Eat Pray Love” insanın kendini serbest bırakıp dünyayı görmesinin gerçekten de birden fazla yolu olduğunu kanıtlıyor.

ESİN ENGİN - ÇALIKUŞU (ANATEMA) - 1986(en sevdiğim )

Ahmet Enes - Cennet




bildim lakin söylemem
gördüm ama izah edemem
dünya, senle baş edemem ben
zaman öyle de geçecek
hayat böyle de bitecek
e bitsin, umudum cennetten
sevdim, kaç kere bilemem
yaşadım, yok inkar edemem
bıktım, senle baş edemem ben
zaman öyle de geçiyor
hayat böyle de bitiyor
ama umudum cennetten 

hatıraları unutmak olanaksızsa hatıralarda unutulmak kader olur.









Hatırlandığı gibi kalmak mümkün olmadığına göre bunun en kestirme yolu hatıralarda kalmaktır." (Yol Hâli'nden)



Bir aynada seyrettim alemin cümlesini.Aynam nokta sırrım nokta.Umduğum kadar büyük değilmiş ,dünya nokta ben nokta.(Yol Hali / Be nin Noktası )
... Çünki aşk , güzellik karşısında ilgisiz kalamama halidir . ( Yol Hâli / Aşk Artık Bir Hikayedir )

hayal ve hayat

Hayal" in üzerine çizik atınca "Hayat" olur..

bir varmış bir yokmuş

Annemin  ilkokulu
  Bir varmış bir yokmuş .Bir zamanlar bu köyde  küçük bir kız varmış bu kız okumayı ve okulunu çok severmiş.Her sabah siyah önlüğünü ve dantelli yakasını takıp okulun yolunu tutarmış.O kız şimdi mezun olmuş çok istemesine rağmen o dönem şartlarında ilkokuldan sonra okutulmamış .Ama sonra anne olmuş ve iki kızının da üniversite okuması için elinden gelen her şeyi yapmış. canım anneme sonsuz teşekkürler...

 Annemin okuduğu bu ahşap ilkokul.onca yıla rağmen ayakta kalabilmeyi başarabilen anılarla dolu bir tarihi eser. köyün meydanında olan bu tarihi yapı bir varmış bir yokmuş gibi   geçirdiği güzel günlerin anısına onlara  gülümser gibi bakabilmekte..

okuyorum (aylardır kitap rafımda ve bitti)

Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen

arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları...

Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...

balkon sefam ve tatil


Kastamonu kuğu köyünde ki evimizin balkon manzarası .!! Karşımda  deniz , ağaçlar,bol bol yeşillik... ve ateş böceklerinin cıvıltısı aman  Allah'ım!!! :))(gece verdiği konserler müthişti) Yan tarafta annemin domates ve biber bahçesi  ve rüzgarın esintisi. Yerimiz deniz manzarası, her taraf yemyeşil püfür püfür .Biraz daha kalmak isterdim .:))) Anlayacağınız bol oksijen var burada.. Umarım bir dahaki tatilde  de burada olurum  gene bol bol bu manzarada kitaplarımı okur her sabah kahvaltımı yapar ve uzun uzun manzarayı seyrederek derinlere dalarım.