25 Kasım 2011 Cuma
hayırlı cumalar
Ve zamanı geldiğinde Rabbin sana (kalbinden geçeni) bağışlayacak ve seni hoşnut kılacak (duha suresi ayet :5)
2 Kasım 2011 Çarşamba
ahenk
Mutluluğu ve huzuru tek kelimede özetleyecek olsam, bu kelime ne olurdu? Bu soru bugün bana sorulsa, vereceğim cevap şüphesiz “Ahenk” olur. Hayatın içinde ahenk ve ritim olduğunda o hayat yaşanılabilir bir hayat oluyor çünkü.
Biz insan olarak, bünyemizde birbiri ile iç içe ama aynı zamanda birbirinin zıttı gibi görünen birçok özellik barındırıyoruz. Madde ile mana, dünya ile ukba, kalp ile akıl, beden ile ruh, duygu ile düşünce, iş ile aile bunlardan sadece bir kaçı. Bizler bir sarkaç gibi bu noktalar arasında gidip geliyoruz. Ne zaman ki bizler, bizi oluşturan bu özelliklerin arasında bir ahenk ve denge yakalıyoruz, işte o zaman hayattan keyif alıyoruz. Bu dengeyi ve ahengi kaybettiğimizde ise kara bulutlar etrafımızı sarıyor.
Sevgi ile nefret, bireysellik ve toplumsallık, gerçek ile hayal, bağımlılık ve hürriyet, korku ile ümit, neşe ve elem, tevazu ile gurur insan ruhunun diğer karşılıklı çizgileri. Eğer insan bu çizgilerden birinde takılıp kalıyorsa o zaman ortaya psikolojik sorunlar çıkıyor. Daima hayal dünyasında yaşayan, toplum içine hiç çıkmayıp hep yalnız kalmak isteyen, tüm insanlardan nefret eden, bir başkası olmadan iş yapamayan kişiler genelde sarkacın bir ucunda takılıp kalan kişiler aslında.
Kısacası hayat, ruhumuzun karşılıklı iki çizgileri arasında uyum yakaladığımız ölçüde güzel. Hayat bir sarkaç gibi zıtlıklar arasında ahenkle dolaştıkça keyifli. Ve sanırım en önemli nokta, her biri farklı bir nota hükmünde olan özelliklerimiz ile güzel bir melodi çalabilmek. Ve göçerken dünya denen bu kubbeden, çaldığımız melodilerle geride baki kalacak hoş bir seda bırakabilmek
Ahenginiz bol olsun.
Biz insan olarak, bünyemizde birbiri ile iç içe ama aynı zamanda birbirinin zıttı gibi görünen birçok özellik barındırıyoruz. Madde ile mana, dünya ile ukba, kalp ile akıl, beden ile ruh, duygu ile düşünce, iş ile aile bunlardan sadece bir kaçı. Bizler bir sarkaç gibi bu noktalar arasında gidip geliyoruz. Ne zaman ki bizler, bizi oluşturan bu özelliklerin arasında bir ahenk ve denge yakalıyoruz, işte o zaman hayattan keyif alıyoruz. Bu dengeyi ve ahengi kaybettiğimizde ise kara bulutlar etrafımızı sarıyor.
Sevgi ile nefret, bireysellik ve toplumsallık, gerçek ile hayal, bağımlılık ve hürriyet, korku ile ümit, neşe ve elem, tevazu ile gurur insan ruhunun diğer karşılıklı çizgileri. Eğer insan bu çizgilerden birinde takılıp kalıyorsa o zaman ortaya psikolojik sorunlar çıkıyor. Daima hayal dünyasında yaşayan, toplum içine hiç çıkmayıp hep yalnız kalmak isteyen, tüm insanlardan nefret eden, bir başkası olmadan iş yapamayan kişiler genelde sarkacın bir ucunda takılıp kalan kişiler aslında.
Kısacası hayat, ruhumuzun karşılıklı iki çizgileri arasında uyum yakaladığımız ölçüde güzel. Hayat bir sarkaç gibi zıtlıklar arasında ahenkle dolaştıkça keyifli. Ve sanırım en önemli nokta, her biri farklı bir nota hükmünde olan özelliklerimiz ile güzel bir melodi çalabilmek. Ve göçerken dünya denen bu kubbeden, çaldığımız melodilerle geride baki kalacak hoş bir seda bırakabilmek
Ahenginiz bol olsun.
16 Ekim 2011 Pazar
14 Ekim 2011 Cuma
Zeki Müren Tuti i Mucize Guyem Ne Desem Laf Değil
bestesi Itriye sözleri nef'iye ait olan mukemmel bir eser
tuti mu'cizeyi guyem ne desem laf değil :mucize gibi sözler söyleyen papağanım ,dediklerim laf değil
çerh ile şöyleşemem ayinesi saf değil:felekle konuşamam çünkü onun aynası(kalbi) temiz değildir
ayinesi saf değil derken Nefi dünyanın (çerh) kalbinin saf olmadığını yani kötülüklerle dolu olduğunu anlatmaktadır.
birde şu var :eskiden papağanlara konuşma taklidini öğretmek için aynadan yararlanılırmış ,papağan bir aynanın arkasına saklanan kişinin söylediği sözü aynadan gördüğü papağanaın söylediğini zann ederek kendiside söylemeye çalışırımış.
ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana :kalbi temiz olmayana gönül ehlidir diyemem .
ehl-i di biribirini bilmemek insaf değil:gönül ehillerinin birbirini bilmemeleri olacak iş değil.
9 Ekim 2011 Pazar
el bedi ve ebru
Herşeyi sanatla yaratan Cenabı hak, herseyi sanatlı yaratmış . Ebru ;Allah'ın yaratmış olduğu sanatları arama ve keşfetme çabası ilahi estetik ve mantığı kavrama.sanatla uğraşarak Allah'a vasıl olmaya çalışma.
El bedi bütün varlıkları eşi ve örneği olmadan sanatkarane yaratan ; tıpkı ebru da olduğu gibi.her ebrudan dünyada bir tane var..Çünkü insanların ruh hallerinden de bir tane var .Hangi mutluluğun ve hüznümüzün tekrarı varkı .Herşey aynı bile olsa ya mekan ya da gün değişmiştir ve her hüzün yada sevinç bir defalıktır aslında .Tekneye yazılan ebru gibi.suyun renklerle oynadığı aşk oyunu. senaristi ebrucu .ebrucu renkleri serpişiyle renklere hayat katışıyla yüreğini yansıtıyor suya.
önce Aşk suya düştü
sonra Aşk suya yenik düştü
SERTARİKZADE KÜLTÜR MERKEZİ |
30 Eylül 2011 Cuma
okuyorum
LYDIA..JACQUELINE...CAROL...ALIX...Hayatları, umutları, beklentileri, üzüntüleri, sevinçleri, birbirinden farklı bu 4 kadının umut dolu, sevgi dolu, KÜÇÜK MUCİZELER dolu hikayesi :) Her sayfada her bölümde 4 kişinin hayatlarına ortak oluyorsunuz..Herşeyi onlarla birlikte yaşıyorsunuz...Onların tüm duygularını içinizde hissederek okuyorsunuz her sayfayı...Bu 4 güçlü ve güzel kadından etkilenmekten kendinizi alamıyorsunuz...Şahane bir MUTLU SON ve yüzünüzde tatlı bir gülümsemeyle kitabı bitiriyorsunuz :)
23 Eylül 2011 Cuma
güzel bir film :)
okuduğum kitaba ara verip ;acaba guzel bir filme rastlarmıyım diye sinema kanallarında dolaşırken, movimaxstars da çok sevdiğim bir film başladı:) The patrıot.(Belkı de izliyelı tam onsene olmuştu.)
Mel Gibson'ın en iyi filmlerinden biri diyebilirim.CesurYürek'le aynı modda bir film.Mel Gibson yine sevdiklerinin intikamı almaya çalışıyor ve özgürlük için savaşıyor.CesurYürek savaş sahneleri ve sonu bakımından kesinlikle tüyler ürpertici bir filmdi..
* Vatansever Filminin Konusu
Fransız ve İngiliz savaşlarının eski bir kahramanı olan Benjamin Martin (Mel Gibson) huzurlu bir yaşam için savaşı sonsuza dek bırakır. Evlenir ve yedi çocuğu olur. Fakat bu seferde İngiltere ile bir anlaşmazlık çıkar.Yakın bir süre önce dul kalan Martin savaşmaya hiç de niyetli değildir.Benjamin'in büyük oğlu Gariel (Heath Ledger) ise oldukça farklı düşünmektedir ve savaşa katılır.
Benjamin son derece kararsızdır. Ancak acımasız Alay Tavington komutasındaki İngiliz ordusu Martin'in kapısına kadar dayanır ve ailesinin hayatını tehdit etmeye başlar. Savaş artık onun için kaçınılmaz olmuştur.Böylece Martin'in önderliğindeki milisler, amansız ve çok kuvvetli olan İngiliz ordusuna karşı savaşa başlarlar.
Fransız ve İngiliz savaşlarının eski bir kahramanı olan Benjamin Martin (Mel Gibson) huzurlu bir yaşam için savaşı sonsuza dek bırakır. Evlenir ve yedi çocuğu olur. Fakat bu seferde İngiltere ile bir anlaşmazlık çıkar.Yakın bir süre önce dul kalan Martin savaşmaya hiç de niyetli değildir.Benjamin'in büyük oğlu Gariel (Heath Ledger) ise oldukça farklı düşünmektedir ve savaşa katılır.
Benjamin son derece kararsızdır. Ancak acımasız Alay Tavington komutasındaki İngiliz ordusu Martin'in kapısına kadar dayanır ve ailesinin hayatını tehdit etmeye başlar. Savaş artık onun için kaçınılmaz olmuştur.Böylece Martin'in önderliğindeki milisler, amansız ve çok kuvvetli olan İngiliz ordusuna karşı savaşa başlarlar.
Baba oğul arasında yaşananlar ve konuşmaları herşeyiyle film çok güzel.Benjamının kucuk kızı ıle olan vedalaşma sahnesı unutulmaz.
ŞAKAYIK
şüphesiz kadın erkeğin şakayığıdır (hadisi şerif)
Şakayık kelimesinin bize edebiyat açısından ihtişamını gösteren anlamı Türkçede bildiğimiz “gelincik çiçeğini” karşılamasıdır.
Gelincik, hemen her coğrafyada kendiliğinden yetişebilen, otuz kadar türü bulunmakla birlikte hemen hepsi kırmızı renkli yaprak açan bir çiçektir. Yol kenarlarında, ekin tarlalarında, ören yerlerinin dışında Hudâyî -nâbit kabilinden sık rastlanan gelinciğin özelliği çok narin, nahif ve zarif bir çiçek oluşudur. Dalından kopardığınız andan itibaren birkaç dakika içinde parlaklığını, canlılığını ve güzelliğini yitirir. Kırmızı yapraklarından (ki genellikle dört simetrik yapraktır) birini koparırsanız diğer üçü kendini bırakır, salar ve sarkar. Elinizle yapraklarından birine fiske vurun, derhal zedelenir ve solmaya yüz tutar. En küçük şiddet, hoyrat muamele ve sarsıntıda bile yara alıp zedelenen bu çiçeğin kadına benzetilmesi ve özellikle erkeği tamamlayan “eş” olarak nitelendirilmesi çok manidardır. Bu ifadeden anlaşılan odur ki erkekler kadınların bir gelincik çiçeği kadar narin olduğunu bilmeli, ona göre davranmalı, gelinciğin hoyrat tavırlara, şiddete, haksızlığa maruz kalmak bir yana el üstünde tutulması, kırmızı renginin asaleti ve güzelliği içinde renginin soldurulmaması gerektiğini bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar. Ve edebiyat açısından bir adım daha ileri giderek söylemek gerekirse, gelinciği münhasıran aşk içkisiyle dolu bir kadeh olarak düşünüp onu elde tutarken bu anlayışla hareket etmenin zaruretini akıldan çıkarmamak gerekir. Ta ki erkeklerin başı o badenin sarhoşluğuyla hoş olsun.
Gelincik kelimesi, bir erkeğin yaşı ve evlilik süresi ne olursa olsun eşini bir gelincik (taze gelin) gibi görüp, ona uygun davranması ve onu öyle koruyup kollayıp değerlendirmesi gerektiğini ima ve hatta ikaz eden bir manadadır.
Gelincik, hemen her coğrafyada kendiliğinden yetişebilen, otuz kadar türü bulunmakla birlikte hemen hepsi kırmızı renkli yaprak açan bir çiçektir. Yol kenarlarında, ekin tarlalarında, ören yerlerinin dışında Hudâyî -nâbit kabilinden sık rastlanan gelinciğin özelliği çok narin, nahif ve zarif bir çiçek oluşudur. Dalından kopardığınız andan itibaren birkaç dakika içinde parlaklığını, canlılığını ve güzelliğini yitirir. Kırmızı yapraklarından (ki genellikle dört simetrik yapraktır) birini koparırsanız diğer üçü kendini bırakır, salar ve sarkar. Elinizle yapraklarından birine fiske vurun, derhal zedelenir ve solmaya yüz tutar. En küçük şiddet, hoyrat muamele ve sarsıntıda bile yara alıp zedelenen bu çiçeğin kadına benzetilmesi ve özellikle erkeği tamamlayan “eş” olarak nitelendirilmesi çok manidardır. Bu ifadeden anlaşılan odur ki erkekler kadınların bir gelincik çiçeği kadar narin olduğunu bilmeli, ona göre davranmalı, gelinciğin hoyrat tavırlara, şiddete, haksızlığa maruz kalmak bir yana el üstünde tutulması, kırmızı renginin asaleti ve güzelliği içinde renginin soldurulmaması gerektiğini bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar. Ve edebiyat açısından bir adım daha ileri giderek söylemek gerekirse, gelinciği münhasıran aşk içkisiyle dolu bir kadeh olarak düşünüp onu elde tutarken bu anlayışla hareket etmenin zaruretini akıldan çıkarmamak gerekir. Ta ki erkeklerin başı o badenin sarhoşluğuyla hoş olsun.
Gelincik kelimesi, bir erkeğin yaşı ve evlilik süresi ne olursa olsun eşini bir gelincik (taze gelin) gibi görüp, ona uygun davranması ve onu öyle koruyup kollayıp değerlendirmesi gerektiğini ima ve hatta ikaz eden bir manadadır.
sevgiyi anlatan kelime :VEDUD
bazen sesin duyulmadığı çığlıklar yükselir yüreğinden !! gün olur sanki uyandıkların kayıp gider ellerinden ..herşey yokken var ,varken yok edenin adını düşünürsün kendince içinden..istesende kurtulamazsın bu ince sızının elinden.. Ne yapsan dolduramazsın yerini "O " lutfedip vermeden...Ta ki Vedud ismi dillenir ,bir gün ansızın çıkagelir..Çünkü O sevdirir ve ancak O isterse kalpleri dize getirir.Vedud ismine tecelli olmak duasıyla...
22 Eylül 2011 Perşembe
okuyorum:EMPATİ
Yaşamınızın kontrolü sizde değil! Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz. Bu kitabı kapatabilirsiniz. O
sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz. Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey
yapabilirsiniz. Ne isterseniz yapabilirsiniz. Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol
edemezsiniz. Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar
derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle
yapar. Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın. Sadece
‘isteklerinizin’ tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla
yormamaya çalısın.
”insanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur ama onlara neler hissettirdiğinizi asla
unutmaz.”
Senin elektromanyetik alanın o kadar güçlü ki, zihninin dışına biyoelektromanyetik radyasyon yayıyor. Bu da diğer insanların elektromanyetik alanlarında zincirleme tepkime yaratarak senin duygularının onlarınkilerin yerini almasını sağlıyor. Ve elbette iradelerinin de."
"İradeleri mi?"
"Görmüyor musun? İrade arzular tarafından kontrol edilir. Ve arzu da senin tarafından."
19 Eylül 2011 Pazartesi
ye dua et sev(nihayet izleyebildim)
Film, başarısız bir ilişki, kötü bir boşanmanın ardından “hayatı yeniden keşfetmek”, ” “kendini tanımlayan bir her şeyi arayış” için İtalya’da ‘Ye’, Hindistan’da ‘Dua et’ ve Endonezya’da ‘Sev’ görüşüyle yaptığı seyahatleri anlatıyor.
Konusu;
Eat Pray Love / Ye Dua Et Sev”in başkahramanı Liz Gilbert (Julia Roberts) bir yandan kendi gerçek iç dünyasını yeniden keşfedip, onunla tekrar bağ kurarken, bir yandan da dünyayı meraklı gözlerle gezmeyi arzu eden modern bir kadındır. Boşanmasının ardından bir yol ayrımına gelen Gilbert, işinden bir yıllığına izin alarak, karakterine hiç uymayan bir şekilde güvenli limanından çıkacak, hayatını değiştirmek için her şeyi riske atacaktır. Harikulade ve egzotik seyahatleri sırasında, İtalya’da yemek yemeğinin yalın zevkini, Hindistan’da duanın gücünü ve son olarak, beklenmedik bir şekilde, Bali’de ise içsel huzur ile aşkın dengesini yaşar. İlham verici gerçek bir hikâyeye dayanan “Eat Pray Love” insanın kendini serbest bırakıp dünyayı görmesinin gerçekten de birden fazla yolu olduğunu kanıtlıyor.
16 Eylül 2011 Cuma
Ahmet Enes - Cennet
hatıraları unutmak olanaksızsa hatıralarda unutulmak kader olur.
Hatırlandığı gibi kalmak mümkün olmadığına göre bunun en kestirme yolu hatıralarda kalmaktır." (Yol Hâli'nden)
Bir aynada seyrettim alemin cümlesini.Aynam nokta sırrım nokta.Umduğum kadar büyük değilmiş ,dünya nokta ben nokta.(Yol Hali / Be nin Noktası )
... Çünki aşk , güzellik karşısında ilgisiz kalamama halidir . ( Yol Hâli / Aşk Artık Bir Hikayedir )
14 Eylül 2011 Çarşamba
bir varmış bir yokmuş
Annemin ilkokulu |
Annemin okuduğu bu ahşap ilkokul.onca yıla rağmen ayakta kalabilmeyi başarabilen anılarla dolu bir tarihi eser. köyün meydanında olan bu tarihi yapı bir varmış bir yokmuş gibi geçirdiği güzel günlerin anısına onlara gülümser gibi bakabilmekte..
12 Eylül 2011 Pazartesi
okuyorum (aylardır kitap rafımda ve bitti)
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.
Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir vebabası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen
arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman.Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları...
Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin birkültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.
Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...
Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve
arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman.
Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir
Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...
8 Eylül 2011 Perşembe
balkon sefam ve tatil
Kastamonu kuğu köyünde ki evimizin balkon manzarası .!! Karşımda deniz , ağaçlar,bol bol yeşillik... ve ateş böceklerinin cıvıltısı aman Allah'ım!!! :))(gece verdiği konserler müthişti) Yan tarafta annemin domates ve biber bahçesi ve rüzgarın esintisi. Yerimiz deniz manzarası, her taraf yemyeşil püfür püfür .Biraz daha kalmak isterdim .:))) Anlayacağınız bol oksijen var burada.. Umarım bir dahaki tatilde de burada olurum gene bol bol bu manzarada kitaplarımı okur her sabah kahvaltımı yapar ve uzun uzun manzarayı seyrederek derinlere dalarım.
29 Ağustos 2011 Pazartesi
ramazana veda ve bayram yolculugu
koyun girisi |
yarin bayramin ilk gunu ve ben kismetse Kastamonu da olacagim.
Annemin dunyaya geldigi ve cocukluk yillarinin gectigi kugu koyunde geleneksel kutlamalarin yapildigi bir bayram gecirecegim .Deniz manzarali ve yesilin bol oldugu , adi gibi guzel sirin bir koydur kugu . .Bayramin ucuncu gunu bu koyun bayram gunudur ve koy meydaninda etli pilav ve ayranli kutlama yapilir diger cevre koylerde bu kutlamalara istirak ederek yillardir suregelen bir gelenegi devam ettirirler.Dedim ya geleneksel bir bayram olacak bu bayram benim icin .Umarim bol bol resimler cekip blogumda yayinliyabilirim
Rahmetten bayrama gecis merdiveninde oldugumuz bu arefe gununde ,ramazana veda ederken ,her gunumuzun Ramazan tadinda olmasi duasiyla, herkese hayirli bayramlar ve yola cikacaklara hayirli vuslatlar diliyorum.
kugu koyu |
26 Ağustos 2011 Cuma
biraz daha kalmaz mısın ey şehri Ramazan
Vedalar her daim zordur. Bir aylık Ramazan su misali akıp gidiyor ve gitmesi hüzünlendiriyor. Alışmıştık iftarlara, teravihlere, ve sahurlara.Artık veda vakti yaklaşıyor tüm bunlara... Biz ramazandan razıydık umarım oda bizden razı kalarak gidiyordur .On bir ayın sultanı terk ediyor bizi.Onu çok özleyeceğiz. Bir aylık düzen yerini karmaşaya bırakacak. Elveda “ya şehri ramazan” .Sen giderken ruhumuza hüzün kök saldı. Ben ramazanı çok sevdim.Acaba söylesek biraz daha kalır mı ?
Bu ramazan hayatımızı anlamlı kılmak için milat olsun. Takvimlerimizden gitsede hayatlarımızdan hiç çıkmasın .Tuttuğunuz oruçlar, verdiğiniz zekât ve fitreler kabul ve makbul olsun..
Ramazan ayında elde ettiğiniz bütün güzellikleri bir yıla ve bir ömre aktarmanız dileğiyle Kadir geceniz mübarek olsun.
22 Ağustos 2011 Pazartesi
bim osmanoglu profiterol(tatlı krizine birebir)
cuma akşamı gittiğimiz iftarda yanımızda götürdüğümüz bir tat. profiterol ama Bimden:))
Bimi seversiniz sevmezsiniz ayrı bir konu. Bim' de Özsüt' ün tatlıları var. Gerçi Osmanoğlu alt markasıyla satmaya çalışıyorlar ama kapların üzerinde yazılanları okuduğunuzda Özsüt üretimi tatlı olduğunu fark ediyorsunuz. Zaten hem Özsüt'ün adını hem de web sitesini yazmışlar üstüne. İşte Özsüt'ün tatlılarını seven ama pahalı bulan arkadaşlar varsa, bi zahmet Bim'den temin edin artık Özsüt tatlılarını. Fiyatı makul, 1,5 tl. profiterolü olsun supanglesi olsun, beklenilmeyecek kadar lezzetli olan tatlılar. sağol bim, sağol osmanoğlu
21 Ağustos 2011 Pazar
cafer pasa medresinde iftar ve ebru sergisi
Ramazan umut etmektir.Ramazan iftardan sahura sahurdan iftara kurulmus iyilik düşleridir ve biz duşlerimizin peşinden en çokta Ramazanda gideriz.Bir ramazan düşüne tutunup, iyilik duaları ettiğim , Eyüpteki cafer paşa medresinde bir cuma aksami..
Sevgili agustos böceki' nin ebru sergisini gormek amaciyla gittigim bu guzel mekanda yaptigimiz iftar ,iftar oncesi yaptigimiz keyifli sohbet ,medresedeki hucrelerden birinde kildigimiz namaz ve ardindan gozlerimize hitap eden ebru tablolari. cok keyifli bir ramazan aksamiydi, medresede olmak ve oradaki ayricaliklari yasamak....
aksam eve donerken aklimizdan gecen sey ise; iyiki Bimden profıterol almışız.(Ey bim nelere kadirsin) ve akkase ebru yapmak o kadar da zor degilmis canimm demekti.
18 Ağustos 2011 Perşembe
korkular
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor,reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya bişey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için”
W.Shakespeare
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor,reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya bişey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için”
W.Shakespeare
okuyorum
Bir adam, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır: "Aklından herhangi bir sayı tut. 1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı." Adam öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: "Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin... Küçük zarfı aç."
Aldıklarını geri vereceksin, Vermiş olduklarını aldığın zaman.Biliyorum ne düşündüğünü,Ne zaman uyuduğunu,Nereye gittiğini,Nereye gideceğini.Seninle bir randevumuz var,Bay 658.”
İster istemez meraklanıp okumaya başlıyor insan. Ama şunu söyleyebilirim ki, dili çok hafif, kurgusu güzel.Toplamda 480 sayfa. Özellikle Polisiye türünden hoşlanıyorsanız eminim seveceksiniz
Bazen susmak gerekiyormuş, bazen bomboş bakmak hayatın yalanlarına… anlamaya çalışmak saçmalık! anla…madan yaşamak gerekiyormuş.. ama bazen! unutmak gerekiyormuş, unutulma pahasına. zaman değilmiş gideni getiren, aslında zamanmış var olanı götüren…
16 Ağustos 2011 Salı
gökyaşı yağmur
Yağmur yıkamasaydı yeryüzünü, nasıl arınırdık kirlerimizden?
Yağmurun hamurunda hüzün var, sadece değdiği şeyi ıslatmıyor, nemlendiriyor kalpleri.
Ve fısıltıyla konuşuyor yağmur. Neler anlattığını yokluğunda anlayabiliyoruz ancak. Yağmur yüklü bulutları kıskanır sıradan sevdalı bulutlar. Çünkü biri derdini döker üzerimize, diğeri ketum.
Yağmur yalnızların melodisini de saklıyor damlalarında. Pencereye her vuruşunda titriyor sevdalıların hüzün telleri. Çatılara ise kara sevdalıların sulu sepken feryatları boşalıyor bu mevsimde.
Bir de dili var damlaların. Gök kubbenin mırıldanarak söylenenleri nasıl biriktirdiğini geri bildiriyor lisanından anlayanlara. Ve diyor ki; ey insan sen manasızca boşluğa bakıp sesimi dinle, ben kalbine bildiririm geriye kalanları.
Yağmur tek başına merhametin ispatıdır. O kadar yüksekten tüy düşse deler insanın başını. Bir rahmet sağanağı, şefkat panayırı sanki. Her damla ayrı ayrı, ayrı ayrı...
Ve bir merhamet belgesi daha: Zalime de mazluma da, fakire de krala da aynı damla iniyor, aynı rahmet ıslatıyor. Fark şu: Kimi dilini çözüyor bulutların, kimi için anlamsız bir ıslaklık.
Yağmur, her yağışı ayrı bir bestesidir bulutların.
Şüphesiz ki insan nankör. Yoksa tek damlası zayi olmasın diye yağmurun, kendimizi paralardık!
Keşke yağmura dayayabilseydik kulaklarımızı, kim bilir ne hakikatleri fısıldarlardı bizlere!
Yağmur insanlığın gözyaşlarına olan ihtiyacını bilircesine yağıyor dünya kurulalı beri. Korkarım ki ağlamayı unuttuğumuz zaman yağmurlar da bitecek!
Gökyaşı yağmur, gözyaşı gibi...
Yine bir şeyler söylüyor aniden gelmiş misafir gibi, kaynar yaz geceleri...
İçini döküyor bulutlar, ki onları yalnız sevdalılar anlar!
15 Ağustos 2011 Pazartesi
Rabbim! Ellerimde hiçbir şey yok. Ellerimde bir tek “yok” var. Ve ben; yoktan var ettiğin bu ellerle; Senin sonsuz keremine el açmaktayım. Çünkü ben de var yok; Sende yok yok. ..EY RABBİM VARLIĞIMI, AŞKINA ARMAĞAN EYLE..
İnsanın değeri nedir?" sorusuna Hz Mevlana'nın verdiği cevap kısa, ama çok derindir: Aradığı Şeydir.
keloğlan=özgüven ve bu da geçer ya hu
KELOĞLAN çocukluğumuzun kahramanı. (Özgüvenin timsali.) Keloğlan fakir, çoban haline bakmaksınız padişahın kızına talip olacak kadar özgüvenli. Çocuklarımıza onun çalışkanlığını, özgüvenini ve cesaretini öğretmeliyiz.
Bu sabah dınledığım ve çok hoşuma giden bir keloğlan masalını bende blogumda paylaşmak istedim
Bu sabah dınledığım ve çok hoşuma giden bir keloğlan masalını bende blogumda paylaşmak istedim
Günlerden bir gün keloğlan annesini de ikna ederek padişahın kızını istemeye gider ;
Padişah ona derki: Tamam sana kızımı vereceğim ama bana öyle bir şey getir ki onu görünce sevinçli olanlar üzülsün, üzgün olanlar sevinsin!
Uzun hikaye.. Keloğlan devdi,cindi,periydi,dağdı,kuyuydu,anka kuşuydu derken sonunda bir yüzük bulmuş ve onu padişaha getirmiş..
'İşte!' demiş.. Padişahım aradığınız şey budur.. Bunu görünce,bunu duyunca,bunu okuyunca sevinçli olanlar üzülür,üzgün olanlar sevinir..
O yüzüğün içinde BUDA GEÇER YA HU.. yazılıymış. Bazen kaybettiklerimiz kazandıklarımız dır ,bazende kazandıklarımız kaybettiklerimizdir.
Uzun hikaye.. Keloğlan devdi,cindi,periydi,dağdı,kuyuydu,anka kuşuydu derken sonunda bir yüzük bulmuş ve onu padişaha getirmiş..
'İşte!' demiş.. Padişahım aradığınız şey budur.. Bunu görünce,bunu duyunca,bunu okuyunca sevinçli olanlar üzülür,üzgün olanlar sevinir..
O yüzüğün içinde BUDA GEÇER YA HU.. yazılıymış. Bazen kaybettiklerimiz kazandıklarımız dır ,bazende kazandıklarımız kaybettiklerimizdir.
Bazen öyle boğuluruz ki hüzne daha kötüsünü düşünemeyiz bile, bazen öyle seviniriz ki, hani şu zafer sarhoşluğu dedikleri şey, sanırız ki hep böyle gidecek. Oysa kainatta her şey zıttıyla beraber yaratılmıştır. Bilinen en küçük parçadan tutun da uzayın derinliklerine kadar. İnsanın duyguları da böyle. Her şey zıttıyla var. Bazen biri çıkar öne bazen diğeri...
Unutmayalım her durumumuzda aklımıza gelecek bir söz ;Bu da geçer ya hu…
12 Ağustos 2011 Cuma
her soruda aşk her cevapta daha fazlası...
Aşk nedir, neye aşk denir?
Aşk bir sarmaşıktır ve en iyi bir tanımı da budur. Aşk kelimesinin kökeni de oradan gelir. Sarmaşık bir ağacı dıştan sarar, yemyeşil gösterir ama içten içe kurutur. Nice çınarlar, nice selvi boylular aşkın sarmasıyla içten sararmış kurumuştur, dışı yeşil görünür hâlâ.
Kaç çeşit aşk vardır?
Ne kadar güzel varsa, o kadar aşk vardır. Kitaplar aşkı, ilahi, mecazi ve beşeri olarak tasnif ederler. Üçü de aynı yerden çıkar aynı yere varır. Adı ne olursa olsun aşk, beşerin ve dünyanın yaratılışının sebebidir. Dünya aşk ile yaratılmıştır ve aşk üzerine döner. Aşk bir disk gibidir, döndükçe enerji üretir.
Zekayı da aşk kışkırtıyor galiba. Nice buluşlar, erkeğin kendini bir kadına farkettirmesi uğruna yapıldı...
Aşk insana normalin üstünde, aleladenin üstünde fevkalade şeyler yaptırır. Aşk ayrıcalıklı bir haldir.
Aşk nasıl bulunur?
Birdenbire bulunur. Galip Dede, "Birdenbire bul aşkı, bu tufte (armağan) bulanındır" der. Aşk, bir bakıştan ibarettir ve anında bulunur. Çünkü, o kalbin görüşüdür.
Aşk için çıkılan yol her zaman çok uzak mıdır?
Şöyle anlatayım... Bursalı Beliğ'in bir beyti var: Sakın sen kûy-i cananı, uzakdur sanma ey Mecnun.
Seher yola giren âşık, gece Leyla'da akşamlar (Sen sakın ola ki sevgilinin mahallesini uzaktır diye zannetme ey Mecnun. Daha seherde âşık olduğunda gece Leyla'da akşamlarsın. Baktığın, gördüğün, dokunduğun Leyla olur) Şimdi bu beyti başka türlü okuyalım.
Sakın! Sen küy-i cananı, uzak dur!
Sanma ey mecnun seher yola giren âşık, gece Leyla'da akşamlar. Böyle yazılınca, "Aşkı kolay mı zannediyorsun. Bu seher âşık olunca gece Leyla'da akşamlayacağını mı sanıyorsun" anlamı çıkar. Birincisi beşeri aşktır, ikinci ilahi aşktır.
Bir de büyü var. Aşk'ın büyüsü nasıl görünür?
Aşktaki büyü, kendiniz olamamaktadır. Kendiniz gibi davranmadığınız zaman aşk sizi büyülemiş demektir. Sevgi büyü değildir. Sevgi, duygularımıza hakim olabildiğimiz noktaya kadar, olan şeydir. Büyüleyen kısım aşka varınca geliyor. Mecnunluktur, çılgınlıktır o nokta. Sen sen olmaktan çıkarsan, aşk başladı demektir.
Aşk bedeni nasıl kuşatır?
Bu, kalp ile zihnin örtüşmesidir. Kalbin, akla hakim olup oradan gözünüzü, kulağınızı, ihtiyatınızı kapladığı an aşk bütün genleri ve hücreleri kuşatmış demektir.
Bu noktada mı aşk'ın gözü körleşir?
Kördür evet. Siz bakarsınız ama gördüğünüz görmek istediğinizdir. Kalbin görmek istediğini görmeye başlarsınız. Çünkü aşk bir bakıştır ve güzelliği sadece siz görürsünüz. Leyla kara kuru bir kızdı ama Mecnun'un gözüyle bambaşkaydı.
Hasret aşk'ı ne kadar büyütür?
Sevgiliden ne kadar ayrı kalırsanız aşkınız o kadar büyük. Bugün tanışır, yarın kolkola gezerseniz aşk o kadar olacaktır. Üç ay ayrı kalırsanız büyür, askere gidersiniz çoğalır.
Gayret aşk'ın kardeşi olabilir mi?
Aşk, iki yönü olan bir gayrettir aslında. Sevgili için ve sevgi için gayret duymaktır. Sevgi için gayret, başkalarına sevgiliyi göstermemektir. Sevgili için ise, başkalarından sevgiliyi kıskanmaktır. Ve sevgili için bu gayret şefkatin ta kendisidir.
Allah'ın kullarına aşkında da aynı şey yok mu?
Allah-ü Teala'nın rahim ve rahman sıfatları da kuluna karşı şefkatidir.
Aşk bir hastalık mıdır ve birgün geçer mi?
Evet, bir hastalıktır ama bu reddedilecek bir hastalık değildir. Bu hastalığı ömründe bir kez geçirmeli insan... Gerçek aşk ise yarası kapanmıyor. Bugünkü ucuz ilişkiler değil tabiî. Aşkın yarası yanık yarası, kılıç yarası gibidir. Mutlaka kalpte izi kalır.
Niye, hep bu zamane aşkları küçümsenir?
Küçümsemiyorum, gerçek aşıkları bulduğumda da baştacı ediyorum. "Ben her bahar âşık olurum"u kabul etmiyorum. Her bahar ona âşık olduğum yerde onu beklerim, ona âşık olduğum anı her bahar yeniden çoğaltarak yaşarım diyorsa, o zaman tamam. Ama, her bahar planlanmış başka bir ilişkiyi aşktan saymam.
İnsan aşk'ın gerçeğini nasıl görür? İnsanın gerçeği kendini aşk'a nasıl gösterir?
Bunun için bir hilalin dolunaya dönüşünü düşünün. Önce hilal, sanki gözümüzün önünde bir kıvılcım gibi. Sonra sevgili yokken bir onu içimizde büyütürüz. Kimlik biçeriz, kişilik biçeriz. O şöyle yürür, şöyle konuşur, kahveyi şöyle içer deriz. Hilal gittikçe büyür, yarım ay olur sonra büyür dolunay olur. O anda, farzedelim ki evleniriz sevdiğimizle. Yani, aşk gerçeğiyle örtüşür. Sonra sorular başlar. Kadın, "sen benim sevdiğim adam değilmişsin", erkek de "sen benim sevdiğim kadın değilmişsin" demeye başlar. Çünkü aşk bir kişiliktir ve karşı taraftakini ilgilendirmez. Atilla İlhan bu yüzden, "ne kadınlar sevdim zaten yoktular" der. Biz kadınlar severiz, düşünürüz, onları konuştururuz, giydiririz..
Maşuk uğruna ölmek, aşkı ispatlar mı?
Aşkın ispatı için can vermek en kolay yoldur. Dirilip tekrar can verebilecek, yani aşkı için hergün ölmeyi göze alabilecek olan ise gerçek âşıktır.
Aşk'a âşık olan da âşık mıdır?
Evet, Fuzuli mesela. O, aşkın bizatihi kendisine âşıktır. Âşıklık tekil olunca zihinde büyütülen sevgilinin illa ki mücessem, ete kemiğe bürünmüş bir varlık olması şart değildir. O zaman aşkın kendisi gelip sevgili olur. O varlık cemal-i mutlak olarak kainatı kuşatır.
Peki, aşk bir teslimiyet midir?
Evet, teslimiyettir ve hiçbir şekilde soru sormamaktır.
Vahiy aşkı nasıl anlatır?
Kur'an-ı Kerim'de aşk kelimesi geçmiyor. Muhabbet, Habibullah geçiyor. Aşk, muhabbeti kucaklayan ve onun çoğaltılmasını sağlayan bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Hiçbir kutsal kitapta, hadiste yasaklanmış değil. Çünkü, dünya onun üzerinde dönüyor. Allah kendisini bilmemiz için, bize aşkı veriyor.
O zaman... Aşk'ı kalbimize Allah mı ilham eder?
Tabiî bu bir ilhamdır. Mutlak güzellik de o olduğuna göre neye âşık olursak olalım onun da çıkış noktası ve yükseliş derecesi Allah'tadır. Onun güzelliğinden bir nebzeyiz. Güneşe göre zerre, denize göre damla gibi.
Aşk tazelenir mi?
Sevgili her daim, aşıkını sınar. Bazen bir söz, bazen bir hareket bazen de bir "seni seviyorum" ile aşk tazelenir. Güzel söz, sadece güzel söz.
Ne zaman, aşk nefrete dönüşür?
Nefret aşkın bir parçasıdır. Çünkü, aşk acıyla son bulur her zaman. Aşkın gıdası acıdır. Çok evlilik öncesinde mutluluk tüketildiği için, evlilikte sonra sadece acı kalır. En nihai acı ayrılıktır ve o da bazen nefrete dönüşür. Nefret, bütün değerlerin alt üst olduğunu ve aldatıldığınızı hissettirir.
Ve, o vakit aşk intikamla mı tanışır?
Eğer gerçekten aşk varsa asla intikam yoktur. Çünkü aşk, uğrunda ölseniz bile intikam almamaktadır. Nef'i "Zapt-ı ah eylemedir âşıka evvel çare. Ben ise âhsız aram edemem. Âh medet" der. Sevgilinin yaptıklarından dolayı beddua edemezsiniz, onun hakkında kötü bir şey düşünemezsiniz bile.
Gelelim dünyevi aşk'a. Oradan da uhrevi aşk'a...
Bazı mutasavvıflar "dünyevi aşk ilahi aşkın giriş kapısıdır" derler. Yani, önce Leyla sonra Mevla biçiminde.. Hep tartışılmıştır bu. Hep de tartışılacak. Emri'nin şöyle bir beyiti vardır:
Sufi mecaz anladı yâre muhabbetim Âlemde kimse bilmedi gitdi hakikatim (Sofu benim sevgiliye olan aşkımı ilahi aşk zannetti. Oysa gerçeğimi kimse bilmedi) Yani, şair komşu kızına aşık. İkisi de ah ettiriyorsa Leyla'dan Mevla''ya geçmek de mümkündür.
İlahi aşk avdet ettiğinde, dünyevi aşk pılıyı pırtıyı toplar gider mi?
Hayır. Hayır, hayır, hayır. Beşerdeki aşkın bizi götüreceği yer İlahi aşk ise, İlahi aşkın galebe çalması ile beşere haksızlık edilmiş olmaz. Sevdiğiniz insandan sıçrayıp yükseldiğinde dönüp ona bir daha bakmıyorsanız, İlahi aşk zaten olmayacaktır.
Ama bazen aşk tacı tahtı da terkettiryor...
Evet, İbrahim Ethem gibi. Çünkü, dünya sultanı olmak, dünyalıktır. Gönül sultanı olmak uhralıktır. Aşk sınıf farkını da yok eder. Türk filmleri boşuna değildir.
Aşk'ın, aşkın noktasında yana yana, döne döne yok olmak mı var?
Pervane ile mumun hikayesi. Aşkı anlatan en güzel örnek budur. Pervane ışığın etrafında dönen gece kelebeğidir. Işığa âşıktır o kelebek. Bu öyle bir aşk ki sevgilisinin etrafından hiç ayrılamaz, gittikçe çapı daraltarak döner. Döndükçe çember daralır, daraldıkça şevki artar. Hızlanır ve kucaklamak ister. Artık o cezbeden kurtulamaz. Bülbülün gül karşısında şeydalanması gibi. Öyle bir an gelir ki, o pervane sevgilisini kucaklamak ister ve kendisini bütün hızıyla alevin koynuna atar ve yanar.
Ondan sonra da mumun aşk'ı tezahür ediyor, değil mi?
Mum, içindeki can ipliğini yakmaya başlıyor. Gözlerinden yaşlar akıyor ve vücudu eriyor. O eridikçe gözlerinden akan yaşlar ayaklarının altında denizler oluşturur. Veee bir müddet sonra, can ipliği yanmaktan, vücudu erimekten bitap halde, kendi gözyaşlarında boğulur. Aşk, ikisini de mahvediyor. Ötesi var mı artık...
Aşkı hayatın bir yerinde bulmak insanın kaderi midir?
Biz aşkı arayan gözle bakarsak aşkı buluruz. Aşk bizi bulmuşa işte o kaderdir.
Peki, bir kitabı var mıdır aşk'ın?
Pekçok kitabı yazıldı. Mesela, Divan şairleri hep aşkın kitabını yazdılar. Ama hiç kimse bir formül getiremedi. Bu bakımdan aşkın kitabı yalan. Herkese göre bir aşk kitabı var. Benim aşkımın da senin aşkının da kitabı yazılamadı daha.
Aşk'ın iksirini imal etmek mümkün olsaydı, hekimler onun içine önce neyi katarlardı?
Herhalde nur'dan yapılırdı. Ama onu döveceğimiz havana üç tutam acı, üç tutam muhabbet ve daha neler neler, katardık kimbilir.
İskender PALA
Kaç çeşit aşk vardır?
Ne kadar güzel varsa, o kadar aşk vardır. Kitaplar aşkı, ilahi, mecazi ve beşeri olarak tasnif ederler. Üçü de aynı yerden çıkar aynı yere varır. Adı ne olursa olsun aşk, beşerin ve dünyanın yaratılışının sebebidir. Dünya aşk ile yaratılmıştır ve aşk üzerine döner. Aşk bir disk gibidir, döndükçe enerji üretir.
Zekayı da aşk kışkırtıyor galiba. Nice buluşlar, erkeğin kendini bir kadına farkettirmesi uğruna yapıldı...
Aşk insana normalin üstünde, aleladenin üstünde fevkalade şeyler yaptırır. Aşk ayrıcalıklı bir haldir.
Aşk nasıl bulunur?
Birdenbire bulunur. Galip Dede, "Birdenbire bul aşkı, bu tufte (armağan) bulanındır" der. Aşk, bir bakıştan ibarettir ve anında bulunur. Çünkü, o kalbin görüşüdür.
Aşk için çıkılan yol her zaman çok uzak mıdır?
Şöyle anlatayım... Bursalı Beliğ'in bir beyti var: Sakın sen kûy-i cananı, uzakdur sanma ey Mecnun.
Seher yola giren âşık, gece Leyla'da akşamlar (Sen sakın ola ki sevgilinin mahallesini uzaktır diye zannetme ey Mecnun. Daha seherde âşık olduğunda gece Leyla'da akşamlarsın. Baktığın, gördüğün, dokunduğun Leyla olur) Şimdi bu beyti başka türlü okuyalım.
Sakın! Sen küy-i cananı, uzak dur!
Sanma ey mecnun seher yola giren âşık, gece Leyla'da akşamlar. Böyle yazılınca, "Aşkı kolay mı zannediyorsun. Bu seher âşık olunca gece Leyla'da akşamlayacağını mı sanıyorsun" anlamı çıkar. Birincisi beşeri aşktır, ikinci ilahi aşktır.
Bir de büyü var. Aşk'ın büyüsü nasıl görünür?
Aşktaki büyü, kendiniz olamamaktadır. Kendiniz gibi davranmadığınız zaman aşk sizi büyülemiş demektir. Sevgi büyü değildir. Sevgi, duygularımıza hakim olabildiğimiz noktaya kadar, olan şeydir. Büyüleyen kısım aşka varınca geliyor. Mecnunluktur, çılgınlıktır o nokta. Sen sen olmaktan çıkarsan, aşk başladı demektir.
Aşk bedeni nasıl kuşatır?
Bu, kalp ile zihnin örtüşmesidir. Kalbin, akla hakim olup oradan gözünüzü, kulağınızı, ihtiyatınızı kapladığı an aşk bütün genleri ve hücreleri kuşatmış demektir.
Bu noktada mı aşk'ın gözü körleşir?
Kördür evet. Siz bakarsınız ama gördüğünüz görmek istediğinizdir. Kalbin görmek istediğini görmeye başlarsınız. Çünkü aşk bir bakıştır ve güzelliği sadece siz görürsünüz. Leyla kara kuru bir kızdı ama Mecnun'un gözüyle bambaşkaydı.
Hasret aşk'ı ne kadar büyütür?
Sevgiliden ne kadar ayrı kalırsanız aşkınız o kadar büyük. Bugün tanışır, yarın kolkola gezerseniz aşk o kadar olacaktır. Üç ay ayrı kalırsanız büyür, askere gidersiniz çoğalır.
Gayret aşk'ın kardeşi olabilir mi?
Aşk, iki yönü olan bir gayrettir aslında. Sevgili için ve sevgi için gayret duymaktır. Sevgi için gayret, başkalarına sevgiliyi göstermemektir. Sevgili için ise, başkalarından sevgiliyi kıskanmaktır. Ve sevgili için bu gayret şefkatin ta kendisidir.
Allah'ın kullarına aşkında da aynı şey yok mu?
Allah-ü Teala'nın rahim ve rahman sıfatları da kuluna karşı şefkatidir.
Aşk bir hastalık mıdır ve birgün geçer mi?
Evet, bir hastalıktır ama bu reddedilecek bir hastalık değildir. Bu hastalığı ömründe bir kez geçirmeli insan... Gerçek aşk ise yarası kapanmıyor. Bugünkü ucuz ilişkiler değil tabiî. Aşkın yarası yanık yarası, kılıç yarası gibidir. Mutlaka kalpte izi kalır.
Niye, hep bu zamane aşkları küçümsenir?
Küçümsemiyorum, gerçek aşıkları bulduğumda da baştacı ediyorum. "Ben her bahar âşık olurum"u kabul etmiyorum. Her bahar ona âşık olduğum yerde onu beklerim, ona âşık olduğum anı her bahar yeniden çoğaltarak yaşarım diyorsa, o zaman tamam. Ama, her bahar planlanmış başka bir ilişkiyi aşktan saymam.
İnsan aşk'ın gerçeğini nasıl görür? İnsanın gerçeği kendini aşk'a nasıl gösterir?
Bunun için bir hilalin dolunaya dönüşünü düşünün. Önce hilal, sanki gözümüzün önünde bir kıvılcım gibi. Sonra sevgili yokken bir onu içimizde büyütürüz. Kimlik biçeriz, kişilik biçeriz. O şöyle yürür, şöyle konuşur, kahveyi şöyle içer deriz. Hilal gittikçe büyür, yarım ay olur sonra büyür dolunay olur. O anda, farzedelim ki evleniriz sevdiğimizle. Yani, aşk gerçeğiyle örtüşür. Sonra sorular başlar. Kadın, "sen benim sevdiğim adam değilmişsin", erkek de "sen benim sevdiğim kadın değilmişsin" demeye başlar. Çünkü aşk bir kişiliktir ve karşı taraftakini ilgilendirmez. Atilla İlhan bu yüzden, "ne kadınlar sevdim zaten yoktular" der. Biz kadınlar severiz, düşünürüz, onları konuştururuz, giydiririz..
Maşuk uğruna ölmek, aşkı ispatlar mı?
Aşkın ispatı için can vermek en kolay yoldur. Dirilip tekrar can verebilecek, yani aşkı için hergün ölmeyi göze alabilecek olan ise gerçek âşıktır.
Aşk'a âşık olan da âşık mıdır?
Evet, Fuzuli mesela. O, aşkın bizatihi kendisine âşıktır. Âşıklık tekil olunca zihinde büyütülen sevgilinin illa ki mücessem, ete kemiğe bürünmüş bir varlık olması şart değildir. O zaman aşkın kendisi gelip sevgili olur. O varlık cemal-i mutlak olarak kainatı kuşatır.
Peki, aşk bir teslimiyet midir?
Evet, teslimiyettir ve hiçbir şekilde soru sormamaktır.
Vahiy aşkı nasıl anlatır?
Kur'an-ı Kerim'de aşk kelimesi geçmiyor. Muhabbet, Habibullah geçiyor. Aşk, muhabbeti kucaklayan ve onun çoğaltılmasını sağlayan bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Hiçbir kutsal kitapta, hadiste yasaklanmış değil. Çünkü, dünya onun üzerinde dönüyor. Allah kendisini bilmemiz için, bize aşkı veriyor.
O zaman... Aşk'ı kalbimize Allah mı ilham eder?
Tabiî bu bir ilhamdır. Mutlak güzellik de o olduğuna göre neye âşık olursak olalım onun da çıkış noktası ve yükseliş derecesi Allah'tadır. Onun güzelliğinden bir nebzeyiz. Güneşe göre zerre, denize göre damla gibi.
Aşk tazelenir mi?
Sevgili her daim, aşıkını sınar. Bazen bir söz, bazen bir hareket bazen de bir "seni seviyorum" ile aşk tazelenir. Güzel söz, sadece güzel söz.
Ne zaman, aşk nefrete dönüşür?
Nefret aşkın bir parçasıdır. Çünkü, aşk acıyla son bulur her zaman. Aşkın gıdası acıdır. Çok evlilik öncesinde mutluluk tüketildiği için, evlilikte sonra sadece acı kalır. En nihai acı ayrılıktır ve o da bazen nefrete dönüşür. Nefret, bütün değerlerin alt üst olduğunu ve aldatıldığınızı hissettirir.
Ve, o vakit aşk intikamla mı tanışır?
Eğer gerçekten aşk varsa asla intikam yoktur. Çünkü aşk, uğrunda ölseniz bile intikam almamaktadır. Nef'i "Zapt-ı ah eylemedir âşıka evvel çare. Ben ise âhsız aram edemem. Âh medet" der. Sevgilinin yaptıklarından dolayı beddua edemezsiniz, onun hakkında kötü bir şey düşünemezsiniz bile.
Gelelim dünyevi aşk'a. Oradan da uhrevi aşk'a...
Bazı mutasavvıflar "dünyevi aşk ilahi aşkın giriş kapısıdır" derler. Yani, önce Leyla sonra Mevla biçiminde.. Hep tartışılmıştır bu. Hep de tartışılacak. Emri'nin şöyle bir beyiti vardır:
Sufi mecaz anladı yâre muhabbetim Âlemde kimse bilmedi gitdi hakikatim (Sofu benim sevgiliye olan aşkımı ilahi aşk zannetti. Oysa gerçeğimi kimse bilmedi) Yani, şair komşu kızına aşık. İkisi de ah ettiriyorsa Leyla'dan Mevla''ya geçmek de mümkündür.
İlahi aşk avdet ettiğinde, dünyevi aşk pılıyı pırtıyı toplar gider mi?
Hayır. Hayır, hayır, hayır. Beşerdeki aşkın bizi götüreceği yer İlahi aşk ise, İlahi aşkın galebe çalması ile beşere haksızlık edilmiş olmaz. Sevdiğiniz insandan sıçrayıp yükseldiğinde dönüp ona bir daha bakmıyorsanız, İlahi aşk zaten olmayacaktır.
Ama bazen aşk tacı tahtı da terkettiryor...
Evet, İbrahim Ethem gibi. Çünkü, dünya sultanı olmak, dünyalıktır. Gönül sultanı olmak uhralıktır. Aşk sınıf farkını da yok eder. Türk filmleri boşuna değildir.
Aşk'ın, aşkın noktasında yana yana, döne döne yok olmak mı var?
Pervane ile mumun hikayesi. Aşkı anlatan en güzel örnek budur. Pervane ışığın etrafında dönen gece kelebeğidir. Işığa âşıktır o kelebek. Bu öyle bir aşk ki sevgilisinin etrafından hiç ayrılamaz, gittikçe çapı daraltarak döner. Döndükçe çember daralır, daraldıkça şevki artar. Hızlanır ve kucaklamak ister. Artık o cezbeden kurtulamaz. Bülbülün gül karşısında şeydalanması gibi. Öyle bir an gelir ki, o pervane sevgilisini kucaklamak ister ve kendisini bütün hızıyla alevin koynuna atar ve yanar.
Ondan sonra da mumun aşk'ı tezahür ediyor, değil mi?
Mum, içindeki can ipliğini yakmaya başlıyor. Gözlerinden yaşlar akıyor ve vücudu eriyor. O eridikçe gözlerinden akan yaşlar ayaklarının altında denizler oluşturur. Veee bir müddet sonra, can ipliği yanmaktan, vücudu erimekten bitap halde, kendi gözyaşlarında boğulur. Aşk, ikisini de mahvediyor. Ötesi var mı artık...
Aşkı hayatın bir yerinde bulmak insanın kaderi midir?
Biz aşkı arayan gözle bakarsak aşkı buluruz. Aşk bizi bulmuşa işte o kaderdir.
Peki, bir kitabı var mıdır aşk'ın?
Pekçok kitabı yazıldı. Mesela, Divan şairleri hep aşkın kitabını yazdılar. Ama hiç kimse bir formül getiremedi. Bu bakımdan aşkın kitabı yalan. Herkese göre bir aşk kitabı var. Benim aşkımın da senin aşkının da kitabı yazılamadı daha.
Aşk'ın iksirini imal etmek mümkün olsaydı, hekimler onun içine önce neyi katarlardı?
Herhalde nur'dan yapılırdı. Ama onu döveceğimiz havana üç tutam acı, üç tutam muhabbet ve daha neler neler, katardık kimbilir.
İskender PALA
Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam...
Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
Ama evet ! yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur ama... yinede susarım, tükenirim...
Buna izin de veririm aslında.. Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye ''GİT'' de demem, diyemem.
...O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen,o kadar değer veririm ki,
hergün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki;
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz
Ama evet ! yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur ama... yinede susarım, tükenirim...
Buna izin de veririm aslında.. Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye ''GİT'' de demem, diyemem.
...O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen,o kadar değer veririm ki,
hergün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki;
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz
Bilgisayarsız Perşembe !!!!!!!!!!(kabus)
Bilgisayar günümüz dünyasının bir parçası hatta her şeyi sanırım . Bilgisayarsız bir gün düşünülemez bile derken; dün bütün bir günü internetsiz ve bilgisayarsız geçirmek zorunda kalmanın tüm zorluklarını fazlasıyla yaşadık ..programsal bir sorun nedeniyle dün bütün gün… bilgisayarda yaptığım her şeyi manuel olarak yapmak zorunda kaldım. Kabus gibiydi… bilgisayarsız düşündüm bütün gün.ve bu gun iki gün için çalışıyorum
Eskiden nasıl yapılıyormuş internetsiz ve bilgisayarsız.gibi düşünürseniz eğer şöyle bir açıklama getirebilirim size; Bilgisayarsız,İnternetsiz yaşanmaz gibi gözüksede , yaşanıyor. varlığını bilmediğiniz yada nimetlerinden yararlanmadığınız bir şeyi aramazsınız zaten.dünde bu nimet yokmuş gibi davrandık
Sizsiz olun sakın bu günlerde bilgisayarsız kalmayın.
10 Ağustos 2011 Çarşamba
bir kutu öpücük...
Yaldızlı rulo kagıdını harcayan çocuga baba kizar bagırır çagırır.Ertesı gun kız babanın gonlunu almak ıcın ona br hedıye verır.Bır kutu.Baba kutunun bos oldugunu gorunce kızar.Sen dalga mı gecıyorsun benımle.Kız: Kutu bos degl kı baba ben onu opucuklermle doldurdum.Gormuyor musun? der.
bilmenin anahtarı ,sormak
Bilmediğini zi bilene sorunuz(nahl-43).
Bilmediğini sormak ve her konuda sormak bence sevap kazandırır insana.Matematik nobelini almış bir bilim adamına sorarlar “nasıl bu hale geldiniz” diye.
Der ki;Ben ilkokula giderken herkesin annesi çocuğuna bugün hangi doğru cevabı verdin derdi.benim annemse hangi soruyu sordun hangi doğru soruyu sordun derdi.
Bilmediği şeyi sormaktan utanmamalı insan. Soru sormak insanın gelişme ve olgunlaşmasının bir örneğidir .İnsan bilmediği bir şeyle karşılaştığında bilmediğinin farkındadır. Ve bilmediğini anlamış olduğundan dolayı soru sorar.
Bilmediğimi karşımdakilere ve (daha da zoru) kendime itiraf etmenin dürüstlük olduğu kadar, öğrenmenin şartı olduğuna inanıyorum . İnsan her şeyi bilmekle mükellef değildir ama öğrenmekle mükelleftir.
9 Ağustos 2011 Salı
benden söylemesi...
Sabahtan beri iş arkadaşım ve ben bu lezzeti konuşuyoruz mutlaka tekrar yemeliyiz ,mutlaka o mıhlama dan bir daha sipariş vermeliyiz yani bugune de akşama da damgasını vurdu bu lezzetler.Mısır tatlısı mısır unundan yapılıyormuş,ortasında kaymak ve yoğurt olduğunu ve şerbet olarak portakal suyunun kullanıldığını söylediler.Benden söylemesi süper bir tat,deneyin derim.(BU LEZZETİ NALİA RESTAURANT TA güneşli ve bostancıda bulabilirsiniz)
Mısır tatlısı (harika muhteşem bir tat)
Dün akşamki davete damgasını vuran bir tat mısır tatlısı. Karadenizin en özel lezzetlerinden biri.
Laz yemekleri, yeşilin ve mavinin birleştiği çetin doğa koşullarında yaşayan bu insanlara nasıl bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji verir, kıvrak zekalarını coşturur bunu dün akşamki Karadeniz yemekleriyle donatılmış bir masada oturduktan ve lezzetleri tatdıktan sonra daha iyi anladım. gerçekten Karadeniz yemekleri ; yeşilin binbir çeşidini, yağmurunu,denizini coşkulu insanlarını ve misafirperverliğini anlatıyorlar
Tadını unutamıyacağım mısır tatlısını mutlaka tatmanızı şiddetle tavsiye ederim.gecenin sonuna damgasını vuran ve tarifini sabahın bu saatinde netten bana arattıran güzel bir lezzet.
8 Ağustos 2011 Pazartesi
Aşk, asaletini koruduğu sürece insanı olgunlaştırır"
Aşk, asaletini koruduğu sürece insanı olgunlaştırır"
Aşk, bir pınar, pınardan çıkan su binlerce başa ayrılıyor, bir baştan binlerce baş akıp gidiyor, bütün akışların varıp gideceği yer deniz, nerede bir ırmak varsa orada denizden bahsedebilirsiniz, nerede bir damla varsa orada denize gidecek yolculuktan bahsedebilirsiniz. (iskenderpala)
7 Ağustos 2011 Pazar
"umutlan hareket devam ediyor" der bir kase çorba...
BİR KASE ÇORBA |
zeytin ve hurmanın saltanatı tartışılmaz ancak iftar vaktinin asıl hakimi bir kase çorbadır.Dünyanın süzülmüş nimetlerinden hazırlanan ve sembolik olarak neredyse suyla eşitlik davasına giren çorbada nice duyuş ve ikrar oyunları saklıdır.İlkin tam da iftar anının sıfır derecesınde maddeten etkisiz konumda olan insana çorba birşeyler fısıldar.insan önce o dili uzaktan duyar.bekledği çağrının ilk tınısı gibi duyar.Kainatta hareket esastır ve çorbanın o ele avuca sığmaz güzelim buğusu ve iftar anında donma noktasına gelmiş ve teslim olmuş varlığa:umutlan hareket devam ediyor der.Yaşayacaksın .zeytin ve hurmada susku perdesıne gizlenen yaşama neşvesi çorbada apaçık tecelli eder.çorba varlığın canın özüde sayılan suyun son metafizik hamlesidir.
özlerim çorbaları iftar vaktinin çorbalarını özlerim.usta ellerin özenle hazırladığı bir kase süzme mercimek çorbasının üzerine damlatılmış o ebru kırmızısını hatırlatan kızarmış yağda ve üstünde yüzen küp küp kızarmış ekmek parçalarında ben bile bilmem tam olarak ne ararım neyin peşine düşer ,kimin izinde giderim.annemi özlerim .onun mtfakta bir zaman ağacı gibi dallarını eğişini hayal ederim.çorba bir yerlerde mutlaka tanıştığımız ve mutlaka çok sevdiğimz fakat bir daha kavuşamadığımız güzel insanların özlenmesi gibi buğulanır belki gizliden içimizde.
zamanın başka hallerinde aperatif yemek olmaktan kurtulamayan çorba asıl kimliğine iftar vaktinde kavuşuverirbir kase domates çorbasında kaç tane domates vardır bunu ölçmek zor değildir.ancak nasıl domates kendini feda ede ede süzülmüş öze dönüşürse ,yemekte ,yemeklerde özlerini çorbaya emanet ederler."bana bir kase çorba yeter"dememiz,sadece doymakla ilgili değildir.o bir tabak çorbada bizim bütün isteklerimiz kadar yemeklerin teslimiyetleride vardır.vardır var gibi vardır.Çorbanın bizi beklemesi buğusuyla cilve yapması kokusunun inadına görünmez bir rüzgar eşliğinde sağa sola dağıtması boşuna değildir..kaşıklanan çorbaların başladığı an işte dünyanın geri geldiği andır.dünya güzeldir.çeşit çeşit lezzet çorbalarının çağrısı bu yüzdendir.hey insan dünyaya hoşgeldin sesidir çorba.
çorba bize yeter .iftarda hele çoktan yeter.
6 Ağustos 2011 Cumartesi
tefe'ül
Tefe’ ü‘l: Bir şeyi hayra yormak. Bir kitabı rastgele açarak ilk tevafuk eden yeri okuyup ona dikkat ederek onu uğurlu ve esas bir ders sayma . Bir kısım hadiseleri uğurlu saymak, onları hayırların başlangıcı olarak görmek ve vakıaları iyiye yormak demektir
Okul döneminden beri surekli yaptığım ,vekendı kendıme bir işaret aradığımda uyguladığım ve hayra yorduğum çok güzel bir yöntem.
bugunku tefe’ülüm;
İçimizden geçenleri, tereddütle mırıldandıklarımızı, kendi kendimize fısıltıyla söylediklerimizi, hatta kendimize bile söyleyemediklerimizi anlayacak sadece kalbimizin ve bilinçaltımızın kıvrımlarına bile aşina olan Rabbimizdir. Yaratıcımızdan beklediğimizi, yarattıklarından ummak ise bizi kaçınılmaz olarak hayal kırıklığına uğratır. Öyleyse anlaşılmayı ummak yerine, kendinizi olabildiğince anlaşılır eyleyin.
5 Ağustos 2011 Cuma
kendini kendinden çıkar
· Herkes biliyor ki: Herkes için her şey olamazsın Her şeyi bir anda yapamazsın. Her şeyi mükemmel yapamazsın. Her şeyi herkesten iyi yapamazsın. Sen de herkes gibi bir insansın.
Öyleyse:
En azından, birisi için önemli bir şey ol.
Bir anda sadece bir şey yap.
Bir şeyleri hep eksik bırakacağını hatırla.
Bir şeyi herkesten iyi yapmaya bak.
Böylece hiç kimsenin “senin gibi” olamadığını gör. Herkesin herkes gibi olmaya çalıştığı yerde, sen “sen” ol ,böylece herkesten daha iyi ol
kendini kendinden çıkar ….
dipnot
Bir iğne oruç.. Beni bana dikiyor, yeniden dokuyorum insan olan yanımı. Dudağımı dudağıma teğelliyor; yalan ve boş sözü değdirmiyor nefesime. Bencilliğimin yakalarından tutup cömertliğin düğmelerine ilikliyor beni; yeniden bakıtıyor hiçliğime, hiçlikten geldiğim gerçeğine...(senai demirci.)
niyet elbisedir
Bu Sabah dinlediğim sahur programında söyle diyordu programı sunan kişi ;
“Niyetin elbisendir. Elbisenle halka görünürsün, niyetinle Rabbine görünürsün. “
Niyetin duandır.
Niyetler tartılır Allah’ın terazisinde. Eylemin yanında niyet yoksa, kalp para gibidir; üzerindeki rakam büyük olsa da geçmez. oruçla akşama kadar niyet içinde yaşarsın, hep Rabbine göründüğünü bilerek yaşarsın. “ihsan” sırrına erersin.
insan niyetinden ibarettir niyet ruhuna kalbine inen en son değerdir.Niyet, özüyle yüzleşmesidir. Niyet, vicdanla g/öz g/öze gelmektir. Niyet fıtratla sıcak temastır.
niyetlerimizin makbul olması duasıyla....
4 Ağustos 2011 Perşembe
bir çocuğun ölümü anne için soykırımdır
Bir yazar, “Bir insanın ölümü insanlığın ölümüdür. Bir çocuğun ölümü ise anne için soykırımdır” diyor. Somali’deki anneler her gün soykırıma uğruyor...Son yılların en büyük kuraklığıyla bir başına kalan Somali’de artık insanlar susuzluk, açlık ve bulaşıcı hastalıktan ölmeye başladı. İlk hayatını kaybedenler ise her zamlan olduğu gibi yine küçücük bedenler oluyor. Kamplarda bulunan derme çatma hastanelerde gözyaşı içinde çaresiz bekleyişlerini sürdüren Somalili anneler, âdeta yavrularıyla vedalaşıyor...
Somali’de anne olmak dünyanın en acı işi... Bir yandan açlıkla boğuşan gözü yaşlı anneler, önceliği ise her zaman olduğu gibi masum yavrularına veriyor. Somali’deki derme çatma hastanelerin durumu içler acısı.
Somali’de anne olmak dünyanın en acı işi... Bir yandan açlıkla boğuşan gözü yaşlı anneler, önceliği ise her zaman olduğu gibi masum yavrularına veriyor. Somali’deki derme çatma hastanelerin durumu içler acısı.
Oğlunu kaybeden anne madıda'nın ve diğer annelerin feryatlarına duyarsız kalmayalım ..
okuyorum(Kitâb-ı Aşktır, gerisi vesairedir)
Aşkın yüzeysel, derin ve daha derin katmanlarında küçük yolculuklar yapılan ve bu yolculuklar sırasında, duygularınızın gerçekte sizi nereye doğru götürdüğü, ayağınızı bağlayan tensel arzulardan sıyrılıp platonik veya mecazî aşka doğru kanatlandığınızda kendinizi yeniden keşfetmeye başlayacağınız noktayı da bulacaksınız. Orası, belki de sizin
arasında hayat yolculuğunun ta kendisi gizlidir.
tut beni ey oruç
Ey Oruç Tut Beni .
Beni öyle bir tutuşla tut ki; her ramazanın görkemi bir öncekinden daha şanlı olsun. Olsun ki;
“Nerede o eski Ramazanlar” cümlesi, sadece geçmişe ait bir cümle olarak hatıralarımızda yer edinsin.
Ey Oruç Tut Beni .
Beni öyle bir tutuşla tut ki; rüyalarıma uğrayan Ramazan bereketi, kalan on bir aya da yansısın.
Düşlerim son bulsun, rüyalarım ise sevgi iklimini hayırlı sabahlara ulaştırsın.
Ey Oruç Tut Beni
Beni tut, bizi tut, hepimizi tut. Öyle bir tutuşla tut ki, her ayımız Ramazan, her ânımız Bayram olsun.
3 Ağustos 2011 Çarşamba
tatlısız ramazan olmaz
Tatlısız ramazan olmaz(aslında hergün ). Ana maddesi şeker olan ,damak zevkine göre muhtelıf katkı maddelerı takviye edilerek tüketilen bu besinin adını telaffuz etmek bile insanın tatlı tatlı gülümsemesine yetiyor.:))))
Anneannemin yaptığı kadayıf tatlısını hatırladım ,bol cevizli ,bol tereyağlı , tel tel. Kendisi burada olmadığı için bu lezzeti bulabileceğim bir yer daha var.Gazioğlu üçler (benim kurabiyeci müşterim)
Türk tatlı geleneğini güzel bir şekılde temsil eden ve bizlerede sevdirmek için sürekli yeni ürünlerinden tatmamızı sağlıyan ;. şekerpare ,kadayıf, güllaç ,mantı ,baklava,kurabiye tatlısı ,ve sürekli genişleyen ürün yelpazesi ile bizlere tatlı bir hayat yaşatan güvenilir bir marka. Ürünlerini yemenizi tavsiye ederim .
hayırlı iftarlar ...
hayırlı iftarlar ...
2 Ağustos 2011 Salı
su gibi aziz olun
Bugun işlerimin yoğunluğu nedenıyle bloguma yazamam sanıyordum.Benım nefis kurabiyeler yapan müşterim blogumla ilgili çok güzel şeyler söyledıkten sonra ; bugun ne yazmalıyım diye sordum kendisine . Bir bardak su diyebilirm sadece dedi. Bende çok güzel bir fikir dedim ve aklıma büyüklerimizin dediği "su gibi aziz ol" sözü geldi.Küçükken çok mana veremediğim bu söz şimdi ne kadarda anlamlı geliyor.Ne güzel bır dua;”su gibi aziz ol .“ Su hayattır tevazudur, ,temizliktir.Su gibi aziz ol; yani su gibi kıymetli su gibi mütevazi su gibi temiz ,su gibi vazgeçilmez.
Oruçlarımızın, iftar zamanı içtiğimiz su gibi aziz olması dileğiyle hayırlı iftarlar .
somali'ye yardım seferberliği
Doğu Afrika’yı kasıp kavuran kuraklık Somali başta olmak üzere Kenya, Etiyopya, Cibuti ve Uganda’da büyük bir insani felakete dönüştü.Mayıs’tan beri bölgede bulunan İHH İnsani Yardım Vakfı, şimdi de 3 bin tonluk acil yardım gemisi gönderiyor.
Öncelikli amacı insani krizler yaşanan bölgelere yardım etmek olan İHH İnsani Yardım Vakfı, Somali’ye acil gıda yardımında bulunuyor. Somali ve Kenya’nın Dadaab bölgesine ilk etapta 100 bin dolarlık gıda yardımı ulaştıracak olan İHH, Ramazan ayında da Somalili kardeşlerimize destek olmaya devam edecek ve hayırseverlerin zekât ve sadakalarını bölgedeki ihtiyaç sahiplerine iletecek. Açlıktan ölümlerin başladığı Somali acil yardım bekliyor
hayırlı cumalar
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 25 Kasım 2011 Cuma
/
Comments: (0)
Ve zamanı geldiğinde Rabbin sana (kalbinden geçeni) bağışlayacak ve seni hoşnut kılacak (duha suresi ayet :5)
ahenk
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 2 Kasım 2011 Çarşamba
/
Comments: (0)
Mutluluğu ve huzuru tek kelimede özetleyecek olsam, bu kelime ne olurdu? Bu soru bugün bana sorulsa, vereceğim cevap şüphesiz “Ahenk” olur. Hayatın içinde ahenk ve ritim olduğunda o hayat yaşanılabilir bir hayat oluyor çünkü.
Biz insan olarak, bünyemizde birbiri ile iç içe ama aynı zamanda birbirinin zıttı gibi görünen birçok özellik barındırıyoruz. Madde ile mana, dünya ile ukba, kalp ile akıl, beden ile ruh, duygu ile düşünce, iş ile aile bunlardan sadece bir kaçı. Bizler bir sarkaç gibi bu noktalar arasında gidip geliyoruz. Ne zaman ki bizler, bizi oluşturan bu özelliklerin arasında bir ahenk ve denge yakalıyoruz, işte o zaman hayattan keyif alıyoruz. Bu dengeyi ve ahengi kaybettiğimizde ise kara bulutlar etrafımızı sarıyor.
Sevgi ile nefret, bireysellik ve toplumsallık, gerçek ile hayal, bağımlılık ve hürriyet, korku ile ümit, neşe ve elem, tevazu ile gurur insan ruhunun diğer karşılıklı çizgileri. Eğer insan bu çizgilerden birinde takılıp kalıyorsa o zaman ortaya psikolojik sorunlar çıkıyor. Daima hayal dünyasında yaşayan, toplum içine hiç çıkmayıp hep yalnız kalmak isteyen, tüm insanlardan nefret eden, bir başkası olmadan iş yapamayan kişiler genelde sarkacın bir ucunda takılıp kalan kişiler aslında.
Kısacası hayat, ruhumuzun karşılıklı iki çizgileri arasında uyum yakaladığımız ölçüde güzel. Hayat bir sarkaç gibi zıtlıklar arasında ahenkle dolaştıkça keyifli. Ve sanırım en önemli nokta, her biri farklı bir nota hükmünde olan özelliklerimiz ile güzel bir melodi çalabilmek. Ve göçerken dünya denen bu kubbeden, çaldığımız melodilerle geride baki kalacak hoş bir seda bırakabilmek
Ahenginiz bol olsun.
Biz insan olarak, bünyemizde birbiri ile iç içe ama aynı zamanda birbirinin zıttı gibi görünen birçok özellik barındırıyoruz. Madde ile mana, dünya ile ukba, kalp ile akıl, beden ile ruh, duygu ile düşünce, iş ile aile bunlardan sadece bir kaçı. Bizler bir sarkaç gibi bu noktalar arasında gidip geliyoruz. Ne zaman ki bizler, bizi oluşturan bu özelliklerin arasında bir ahenk ve denge yakalıyoruz, işte o zaman hayattan keyif alıyoruz. Bu dengeyi ve ahengi kaybettiğimizde ise kara bulutlar etrafımızı sarıyor.
Sevgi ile nefret, bireysellik ve toplumsallık, gerçek ile hayal, bağımlılık ve hürriyet, korku ile ümit, neşe ve elem, tevazu ile gurur insan ruhunun diğer karşılıklı çizgileri. Eğer insan bu çizgilerden birinde takılıp kalıyorsa o zaman ortaya psikolojik sorunlar çıkıyor. Daima hayal dünyasında yaşayan, toplum içine hiç çıkmayıp hep yalnız kalmak isteyen, tüm insanlardan nefret eden, bir başkası olmadan iş yapamayan kişiler genelde sarkacın bir ucunda takılıp kalan kişiler aslında.
Kısacası hayat, ruhumuzun karşılıklı iki çizgileri arasında uyum yakaladığımız ölçüde güzel. Hayat bir sarkaç gibi zıtlıklar arasında ahenkle dolaştıkça keyifli. Ve sanırım en önemli nokta, her biri farklı bir nota hükmünde olan özelliklerimiz ile güzel bir melodi çalabilmek. Ve göçerken dünya denen bu kubbeden, çaldığımız melodilerle geride baki kalacak hoş bir seda bırakabilmek
Ahenginiz bol olsun.
Belkis Özener- Ey büt-i nev eda
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 16 Ekim 2011 Pazar
/
Comments: (2)
dede efendi bestesi
Zeki Müren Tuti i Mucize Guyem Ne Desem Laf Değil
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 14 Ekim 2011 Cuma
/
Comments: (5)
bestesi Itriye sözleri nef'iye ait olan mukemmel bir eser
tuti mu'cizeyi guyem ne desem laf değil :mucize gibi sözler söyleyen papağanım ,dediklerim laf değil
çerh ile şöyleşemem ayinesi saf değil:felekle konuşamam çünkü onun aynası(kalbi) temiz değildir
ayinesi saf değil derken Nefi dünyanın (çerh) kalbinin saf olmadığını yani kötülüklerle dolu olduğunu anlatmaktadır.
birde şu var :eskiden papağanlara konuşma taklidini öğretmek için aynadan yararlanılırmış ,papağan bir aynanın arkasına saklanan kişinin söylediği sözü aynadan gördüğü papağanaın söylediğini zann ederek kendiside söylemeye çalışırımış.
ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana :kalbi temiz olmayana gönül ehlidir diyemem .
ehl-i di biribirini bilmemek insaf değil:gönül ehillerinin birbirini bilmemeleri olacak iş değil.
el bedi ve ebru
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 9 Ekim 2011 Pazar
/
Comments: (3)
Herşeyi sanatla yaratan Cenabı hak, herseyi sanatlı yaratmış . Ebru ;Allah'ın yaratmış olduğu sanatları arama ve keşfetme çabası ilahi estetik ve mantığı kavrama.sanatla uğraşarak Allah'a vasıl olmaya çalışma.
El bedi bütün varlıkları eşi ve örneği olmadan sanatkarane yaratan ; tıpkı ebru da olduğu gibi.her ebrudan dünyada bir tane var..Çünkü insanların ruh hallerinden de bir tane var .Hangi mutluluğun ve hüznümüzün tekrarı varkı .Herşey aynı bile olsa ya mekan ya da gün değişmiştir ve her hüzün yada sevinç bir defalıktır aslında .Tekneye yazılan ebru gibi.suyun renklerle oynadığı aşk oyunu. senaristi ebrucu .ebrucu renkleri serpişiyle renklere hayat katışıyla yüreğini yansıtıyor suya.
önce Aşk suya düştü
sonra Aşk suya yenik düştü
SERTARİKZADE KÜLTÜR MERKEZİ |
okuyorum
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 30 Eylül 2011 Cuma
/
Comments: (0)
LYDIA..JACQUELINE...CAROL...ALIX...Hayatları, umutları, beklentileri, üzüntüleri, sevinçleri, birbirinden farklı bu 4 kadının umut dolu, sevgi dolu, KÜÇÜK MUCİZELER dolu hikayesi :) Her sayfada her bölümde 4 kişinin hayatlarına ortak oluyorsunuz..Herşeyi onlarla birlikte yaşıyorsunuz...Onların tüm duygularını içinizde hissederek okuyorsunuz her sayfayı...Bu 4 güçlü ve güzel kadından etkilenmekten kendinizi alamıyorsunuz...Şahane bir MUTLU SON ve yüzünüzde tatlı bir gülümsemeyle kitabı bitiriyorsunuz :)
güzel bir film :)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 23 Eylül 2011 Cuma
/
Comments: (0)
okuduğum kitaba ara verip ;acaba guzel bir filme rastlarmıyım diye sinema kanallarında dolaşırken, movimaxstars da çok sevdiğim bir film başladı:) The patrıot.(Belkı de izliyelı tam onsene olmuştu.)
Mel Gibson'ın en iyi filmlerinden biri diyebilirim.CesurYürek'le aynı modda bir film.Mel Gibson yine sevdiklerinin intikamı almaya çalışıyor ve özgürlük için savaşıyor.CesurYürek savaş sahneleri ve sonu bakımından kesinlikle tüyler ürpertici bir filmdi..
* Vatansever Filminin Konusu
Fransız ve İngiliz savaşlarının eski bir kahramanı olan Benjamin Martin (Mel Gibson) huzurlu bir yaşam için savaşı sonsuza dek bırakır. Evlenir ve yedi çocuğu olur. Fakat bu seferde İngiltere ile bir anlaşmazlık çıkar.Yakın bir süre önce dul kalan Martin savaşmaya hiç de niyetli değildir.Benjamin'in büyük oğlu Gariel (Heath Ledger) ise oldukça farklı düşünmektedir ve savaşa katılır.
Benjamin son derece kararsızdır. Ancak acımasız Alay Tavington komutasındaki İngiliz ordusu Martin'in kapısına kadar dayanır ve ailesinin hayatını tehdit etmeye başlar. Savaş artık onun için kaçınılmaz olmuştur.Böylece Martin'in önderliğindeki milisler, amansız ve çok kuvvetli olan İngiliz ordusuna karşı savaşa başlarlar.
Fransız ve İngiliz savaşlarının eski bir kahramanı olan Benjamin Martin (Mel Gibson) huzurlu bir yaşam için savaşı sonsuza dek bırakır. Evlenir ve yedi çocuğu olur. Fakat bu seferde İngiltere ile bir anlaşmazlık çıkar.Yakın bir süre önce dul kalan Martin savaşmaya hiç de niyetli değildir.Benjamin'in büyük oğlu Gariel (Heath Ledger) ise oldukça farklı düşünmektedir ve savaşa katılır.
Benjamin son derece kararsızdır. Ancak acımasız Alay Tavington komutasındaki İngiliz ordusu Martin'in kapısına kadar dayanır ve ailesinin hayatını tehdit etmeye başlar. Savaş artık onun için kaçınılmaz olmuştur.Böylece Martin'in önderliğindeki milisler, amansız ve çok kuvvetli olan İngiliz ordusuna karşı savaşa başlarlar.
Baba oğul arasında yaşananlar ve konuşmaları herşeyiyle film çok güzel.Benjamının kucuk kızı ıle olan vedalaşma sahnesı unutulmaz.
ŞAKAYIK
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (1)
şüphesiz kadın erkeğin şakayığıdır (hadisi şerif)
Şakayık kelimesinin bize edebiyat açısından ihtişamını gösteren anlamı Türkçede bildiğimiz “gelincik çiçeğini” karşılamasıdır.
Gelincik, hemen her coğrafyada kendiliğinden yetişebilen, otuz kadar türü bulunmakla birlikte hemen hepsi kırmızı renkli yaprak açan bir çiçektir. Yol kenarlarında, ekin tarlalarında, ören yerlerinin dışında Hudâyî -nâbit kabilinden sık rastlanan gelinciğin özelliği çok narin, nahif ve zarif bir çiçek oluşudur. Dalından kopardığınız andan itibaren birkaç dakika içinde parlaklığını, canlılığını ve güzelliğini yitirir. Kırmızı yapraklarından (ki genellikle dört simetrik yapraktır) birini koparırsanız diğer üçü kendini bırakır, salar ve sarkar. Elinizle yapraklarından birine fiske vurun, derhal zedelenir ve solmaya yüz tutar. En küçük şiddet, hoyrat muamele ve sarsıntıda bile yara alıp zedelenen bu çiçeğin kadına benzetilmesi ve özellikle erkeği tamamlayan “eş” olarak nitelendirilmesi çok manidardır. Bu ifadeden anlaşılan odur ki erkekler kadınların bir gelincik çiçeği kadar narin olduğunu bilmeli, ona göre davranmalı, gelinciğin hoyrat tavırlara, şiddete, haksızlığa maruz kalmak bir yana el üstünde tutulması, kırmızı renginin asaleti ve güzelliği içinde renginin soldurulmaması gerektiğini bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar. Ve edebiyat açısından bir adım daha ileri giderek söylemek gerekirse, gelinciği münhasıran aşk içkisiyle dolu bir kadeh olarak düşünüp onu elde tutarken bu anlayışla hareket etmenin zaruretini akıldan çıkarmamak gerekir. Ta ki erkeklerin başı o badenin sarhoşluğuyla hoş olsun.
Gelincik kelimesi, bir erkeğin yaşı ve evlilik süresi ne olursa olsun eşini bir gelincik (taze gelin) gibi görüp, ona uygun davranması ve onu öyle koruyup kollayıp değerlendirmesi gerektiğini ima ve hatta ikaz eden bir manadadır.
Gelincik, hemen her coğrafyada kendiliğinden yetişebilen, otuz kadar türü bulunmakla birlikte hemen hepsi kırmızı renkli yaprak açan bir çiçektir. Yol kenarlarında, ekin tarlalarında, ören yerlerinin dışında Hudâyî -nâbit kabilinden sık rastlanan gelinciğin özelliği çok narin, nahif ve zarif bir çiçek oluşudur. Dalından kopardığınız andan itibaren birkaç dakika içinde parlaklığını, canlılığını ve güzelliğini yitirir. Kırmızı yapraklarından (ki genellikle dört simetrik yapraktır) birini koparırsanız diğer üçü kendini bırakır, salar ve sarkar. Elinizle yapraklarından birine fiske vurun, derhal zedelenir ve solmaya yüz tutar. En küçük şiddet, hoyrat muamele ve sarsıntıda bile yara alıp zedelenen bu çiçeğin kadına benzetilmesi ve özellikle erkeği tamamlayan “eş” olarak nitelendirilmesi çok manidardır. Bu ifadeden anlaşılan odur ki erkekler kadınların bir gelincik çiçeği kadar narin olduğunu bilmeli, ona göre davranmalı, gelinciğin hoyrat tavırlara, şiddete, haksızlığa maruz kalmak bir yana el üstünde tutulması, kırmızı renginin asaleti ve güzelliği içinde renginin soldurulmaması gerektiğini bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar. Ve edebiyat açısından bir adım daha ileri giderek söylemek gerekirse, gelinciği münhasıran aşk içkisiyle dolu bir kadeh olarak düşünüp onu elde tutarken bu anlayışla hareket etmenin zaruretini akıldan çıkarmamak gerekir. Ta ki erkeklerin başı o badenin sarhoşluğuyla hoş olsun.
Gelincik kelimesi, bir erkeğin yaşı ve evlilik süresi ne olursa olsun eşini bir gelincik (taze gelin) gibi görüp, ona uygun davranması ve onu öyle koruyup kollayıp değerlendirmesi gerektiğini ima ve hatta ikaz eden bir manadadır.
sevgiyi anlatan kelime :VEDUD
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
bazen sesin duyulmadığı çığlıklar yükselir yüreğinden !! gün olur sanki uyandıkların kayıp gider ellerinden ..herşey yokken var ,varken yok edenin adını düşünürsün kendince içinden..istesende kurtulamazsın bu ince sızının elinden.. Ne yapsan dolduramazsın yerini "O " lutfedip vermeden...Ta ki Vedud ismi dillenir ,bir gün ansızın çıkagelir..Çünkü O sevdirir ve ancak O isterse kalpleri dize getirir.Vedud ismine tecelli olmak duasıyla...
okuyorum:EMPATİ
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 22 Eylül 2011 Perşembe
/
Comments: (0)
Yaşamınızın kontrolü sizde değil! Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz. Bu kitabı kapatabilirsiniz. O
sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz. Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey
yapabilirsiniz. Ne isterseniz yapabilirsiniz. Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol
edemezsiniz. Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar
derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle
yapar. Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın. Sadece
‘isteklerinizin’ tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla
yormamaya çalısın.
”insanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur ama onlara neler hissettirdiğinizi asla
unutmaz.”
Senin elektromanyetik alanın o kadar güçlü ki, zihninin dışına biyoelektromanyetik radyasyon yayıyor. Bu da diğer insanların elektromanyetik alanlarında zincirleme tepkime yaratarak senin duygularının onlarınkilerin yerini almasını sağlıyor. Ve elbette iradelerinin de."
"İradeleri mi?"
"Görmüyor musun? İrade arzular tarafından kontrol edilir. Ve arzu da senin tarafından."
ye dua et sev(nihayet izleyebildim)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 19 Eylül 2011 Pazartesi
/
Comments: (1)
Film, başarısız bir ilişki, kötü bir boşanmanın ardından “hayatı yeniden keşfetmek”, ” “kendini tanımlayan bir her şeyi arayış” için İtalya’da ‘Ye’, Hindistan’da ‘Dua et’ ve Endonezya’da ‘Sev’ görüşüyle yaptığı seyahatleri anlatıyor.
Konusu;
Eat Pray Love / Ye Dua Et Sev”in başkahramanı Liz Gilbert (Julia Roberts) bir yandan kendi gerçek iç dünyasını yeniden keşfedip, onunla tekrar bağ kurarken, bir yandan da dünyayı meraklı gözlerle gezmeyi arzu eden modern bir kadındır. Boşanmasının ardından bir yol ayrımına gelen Gilbert, işinden bir yıllığına izin alarak, karakterine hiç uymayan bir şekilde güvenli limanından çıkacak, hayatını değiştirmek için her şeyi riske atacaktır. Harikulade ve egzotik seyahatleri sırasında, İtalya’da yemek yemeğinin yalın zevkini, Hindistan’da duanın gücünü ve son olarak, beklenmedik bir şekilde, Bali’de ise içsel huzur ile aşkın dengesini yaşar. İlham verici gerçek bir hikâyeye dayanan “Eat Pray Love” insanın kendini serbest bırakıp dünyayı görmesinin gerçekten de birden fazla yolu olduğunu kanıtlıyor.
Ahmet Enes - Cennet
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 16 Eylül 2011 Cuma
/
Comments: (2)
hatıraları unutmak olanaksızsa hatıralarda unutulmak kader olur.
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
Hatırlandığı gibi kalmak mümkün olmadığına göre bunun en kestirme yolu hatıralarda kalmaktır." (Yol Hâli'nden)
Bir aynada seyrettim alemin cümlesini.Aynam nokta sırrım nokta.Umduğum kadar büyük değilmiş ,dünya nokta ben nokta.(Yol Hali / Be nin Noktası )
... Çünki aşk , güzellik karşısında ilgisiz kalamama halidir . ( Yol Hâli / Aşk Artık Bir Hikayedir )
bir varmış bir yokmuş
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 14 Eylül 2011 Çarşamba
/
Comments: (1)
Annemin ilkokulu |
Annemin okuduğu bu ahşap ilkokul.onca yıla rağmen ayakta kalabilmeyi başarabilen anılarla dolu bir tarihi eser. köyün meydanında olan bu tarihi yapı bir varmış bir yokmuş gibi geçirdiği güzel günlerin anısına onlara gülümser gibi bakabilmekte..
okuyorum (aylardır kitap rafımda ve bitti)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 12 Eylül 2011 Pazartesi
/
Comments: (0)
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.
Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir vebabası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen
arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman.Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları...
Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin birkültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.
Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...
Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve
arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman.
Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir
Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...
balkon sefam ve tatil
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 8 Eylül 2011 Perşembe
/
Comments: (2)
Kastamonu kuğu köyünde ki evimizin balkon manzarası .!! Karşımda deniz , ağaçlar,bol bol yeşillik... ve ateş böceklerinin cıvıltısı aman Allah'ım!!! :))(gece verdiği konserler müthişti) Yan tarafta annemin domates ve biber bahçesi ve rüzgarın esintisi. Yerimiz deniz manzarası, her taraf yemyeşil püfür püfür .Biraz daha kalmak isterdim .:))) Anlayacağınız bol oksijen var burada.. Umarım bir dahaki tatilde de burada olurum gene bol bol bu manzarada kitaplarımı okur her sabah kahvaltımı yapar ve uzun uzun manzarayı seyrederek derinlere dalarım.
ramazana veda ve bayram yolculugu
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 29 Ağustos 2011 Pazartesi
/
Comments: (0)
koyun girisi |
yarin bayramin ilk gunu ve ben kismetse Kastamonu da olacagim.
Annemin dunyaya geldigi ve cocukluk yillarinin gectigi kugu koyunde geleneksel kutlamalarin yapildigi bir bayram gecirecegim .Deniz manzarali ve yesilin bol oldugu , adi gibi guzel sirin bir koydur kugu . .Bayramin ucuncu gunu bu koyun bayram gunudur ve koy meydaninda etli pilav ve ayranli kutlama yapilir diger cevre koylerde bu kutlamalara istirak ederek yillardir suregelen bir gelenegi devam ettirirler.Dedim ya geleneksel bir bayram olacak bu bayram benim icin .Umarim bol bol resimler cekip blogumda yayinliyabilirim
Rahmetten bayrama gecis merdiveninde oldugumuz bu arefe gununde ,ramazana veda ederken ,her gunumuzun Ramazan tadinda olmasi duasiyla, herkese hayirli bayramlar ve yola cikacaklara hayirli vuslatlar diliyorum.
kugu koyu |
biraz daha kalmaz mısın ey şehri Ramazan
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 26 Ağustos 2011 Cuma
/
Comments: (0)
Vedalar her daim zordur. Bir aylık Ramazan su misali akıp gidiyor ve gitmesi hüzünlendiriyor. Alışmıştık iftarlara, teravihlere, ve sahurlara.Artık veda vakti yaklaşıyor tüm bunlara... Biz ramazandan razıydık umarım oda bizden razı kalarak gidiyordur .On bir ayın sultanı terk ediyor bizi.Onu çok özleyeceğiz. Bir aylık düzen yerini karmaşaya bırakacak. Elveda “ya şehri ramazan” .Sen giderken ruhumuza hüzün kök saldı. Ben ramazanı çok sevdim.Acaba söylesek biraz daha kalır mı ?
Bu ramazan hayatımızı anlamlı kılmak için milat olsun. Takvimlerimizden gitsede hayatlarımızdan hiç çıkmasın .Tuttuğunuz oruçlar, verdiğiniz zekât ve fitreler kabul ve makbul olsun..
Ramazan ayında elde ettiğiniz bütün güzellikleri bir yıla ve bir ömre aktarmanız dileğiyle Kadir geceniz mübarek olsun.
bim osmanoglu profiterol(tatlı krizine birebir)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 22 Ağustos 2011 Pazartesi
/
Comments: (3)
cuma akşamı gittiğimiz iftarda yanımızda götürdüğümüz bir tat. profiterol ama Bimden:))
Bimi seversiniz sevmezsiniz ayrı bir konu. Bim' de Özsüt' ün tatlıları var. Gerçi Osmanoğlu alt markasıyla satmaya çalışıyorlar ama kapların üzerinde yazılanları okuduğunuzda Özsüt üretimi tatlı olduğunu fark ediyorsunuz. Zaten hem Özsüt'ün adını hem de web sitesini yazmışlar üstüne. İşte Özsüt'ün tatlılarını seven ama pahalı bulan arkadaşlar varsa, bi zahmet Bim'den temin edin artık Özsüt tatlılarını. Fiyatı makul, 1,5 tl. profiterolü olsun supanglesi olsun, beklenilmeyecek kadar lezzetli olan tatlılar. sağol bim, sağol osmanoğlu
cafer pasa medresinde iftar ve ebru sergisi
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 21 Ağustos 2011 Pazar
/
Comments: (2)
Ramazan umut etmektir.Ramazan iftardan sahura sahurdan iftara kurulmus iyilik düşleridir ve biz duşlerimizin peşinden en çokta Ramazanda gideriz.Bir ramazan düşüne tutunup, iyilik duaları ettiğim , Eyüpteki cafer paşa medresinde bir cuma aksami..
Sevgili agustos böceki' nin ebru sergisini gormek amaciyla gittigim bu guzel mekanda yaptigimiz iftar ,iftar oncesi yaptigimiz keyifli sohbet ,medresedeki hucrelerden birinde kildigimiz namaz ve ardindan gozlerimize hitap eden ebru tablolari. cok keyifli bir ramazan aksamiydi, medresede olmak ve oradaki ayricaliklari yasamak....
aksam eve donerken aklimizdan gecen sey ise; iyiki Bimden profıterol almışız.(Ey bim nelere kadirsin) ve akkase ebru yapmak o kadar da zor degilmis canimm demekti.
korkular
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 18 Ağustos 2011 Perşembe
/
Comments: (1)
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor,reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya bişey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için”
W.Shakespeare
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor,reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya bişey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için”
W.Shakespeare
okuyorum
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (1)
Bir adam, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır: "Aklından herhangi bir sayı tut. 1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı." Adam öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: "Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin... Küçük zarfı aç."
Aldıklarını geri vereceksin, Vermiş olduklarını aldığın zaman.Biliyorum ne düşündüğünü,Ne zaman uyuduğunu,Nereye gittiğini,Nereye gideceğini.Seninle bir randevumuz var,Bay 658.”
İster istemez meraklanıp okumaya başlıyor insan. Ama şunu söyleyebilirim ki, dili çok hafif, kurgusu güzel.Toplamda 480 sayfa. Özellikle Polisiye türünden hoşlanıyorsanız eminim seveceksiniz
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
Bazen susmak gerekiyormuş, bazen bomboş bakmak hayatın yalanlarına… anlamaya çalışmak saçmalık! anla…madan yaşamak gerekiyormuş.. ama bazen! unutmak gerekiyormuş, unutulma pahasına. zaman değilmiş gideni getiren, aslında zamanmış var olanı götüren…
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 16 Ağustos 2011 Salı
/
Comments: (4)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
Senden sana, senin bana verdiğin kalır. Benden bana benim sana verdiğim kalır. (SENAİ DEMİRCİ)
gökyaşı yağmur
Gönderen
Yaşanası Şeyler
Etiketler:
yağmur gökyaşı
/
Comments: (0)
Yağmur yıkamasaydı yeryüzünü, nasıl arınırdık kirlerimizden?
Yağmurun hamurunda hüzün var, sadece değdiği şeyi ıslatmıyor, nemlendiriyor kalpleri.
Ve fısıltıyla konuşuyor yağmur. Neler anlattığını yokluğunda anlayabiliyoruz ancak. Yağmur yüklü bulutları kıskanır sıradan sevdalı bulutlar. Çünkü biri derdini döker üzerimize, diğeri ketum.
Yağmur yalnızların melodisini de saklıyor damlalarında. Pencereye her vuruşunda titriyor sevdalıların hüzün telleri. Çatılara ise kara sevdalıların sulu sepken feryatları boşalıyor bu mevsimde.
Bir de dili var damlaların. Gök kubbenin mırıldanarak söylenenleri nasıl biriktirdiğini geri bildiriyor lisanından anlayanlara. Ve diyor ki; ey insan sen manasızca boşluğa bakıp sesimi dinle, ben kalbine bildiririm geriye kalanları.
Yağmur tek başına merhametin ispatıdır. O kadar yüksekten tüy düşse deler insanın başını. Bir rahmet sağanağı, şefkat panayırı sanki. Her damla ayrı ayrı, ayrı ayrı...
Ve bir merhamet belgesi daha: Zalime de mazluma da, fakire de krala da aynı damla iniyor, aynı rahmet ıslatıyor. Fark şu: Kimi dilini çözüyor bulutların, kimi için anlamsız bir ıslaklık.
Yağmur, her yağışı ayrı bir bestesidir bulutların.
Şüphesiz ki insan nankör. Yoksa tek damlası zayi olmasın diye yağmurun, kendimizi paralardık!
Keşke yağmura dayayabilseydik kulaklarımızı, kim bilir ne hakikatleri fısıldarlardı bizlere!
Yağmur insanlığın gözyaşlarına olan ihtiyacını bilircesine yağıyor dünya kurulalı beri. Korkarım ki ağlamayı unuttuğumuz zaman yağmurlar da bitecek!
Gökyaşı yağmur, gözyaşı gibi...
Yine bir şeyler söylüyor aniden gelmiş misafir gibi, kaynar yaz geceleri...
İçini döküyor bulutlar, ki onları yalnız sevdalılar anlar!
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 15 Ağustos 2011 Pazartesi
/
Comments: (2)
Rabbim! Ellerimde hiçbir şey yok. Ellerimde bir tek “yok” var. Ve ben; yoktan var ettiğin bu ellerle; Senin sonsuz keremine el açmaktayım. Çünkü ben de var yok; Sende yok yok. ..EY RABBİM VARLIĞIMI, AŞKINA ARMAĞAN EYLE..
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
İnsanın değeri nedir?" sorusuna Hz Mevlana'nın verdiği cevap kısa, ama çok derindir: Aradığı Şeydir.
keloğlan=özgüven ve bu da geçer ya hu
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
KELOĞLAN çocukluğumuzun kahramanı. (Özgüvenin timsali.) Keloğlan fakir, çoban haline bakmaksınız padişahın kızına talip olacak kadar özgüvenli. Çocuklarımıza onun çalışkanlığını, özgüvenini ve cesaretini öğretmeliyiz.
Bu sabah dınledığım ve çok hoşuma giden bir keloğlan masalını bende blogumda paylaşmak istedim
Bu sabah dınledığım ve çok hoşuma giden bir keloğlan masalını bende blogumda paylaşmak istedim
Günlerden bir gün keloğlan annesini de ikna ederek padişahın kızını istemeye gider ;
Padişah ona derki: Tamam sana kızımı vereceğim ama bana öyle bir şey getir ki onu görünce sevinçli olanlar üzülsün, üzgün olanlar sevinsin!
Uzun hikaye.. Keloğlan devdi,cindi,periydi,dağdı,kuyuydu,anka kuşuydu derken sonunda bir yüzük bulmuş ve onu padişaha getirmiş..
'İşte!' demiş.. Padişahım aradığınız şey budur.. Bunu görünce,bunu duyunca,bunu okuyunca sevinçli olanlar üzülür,üzgün olanlar sevinir..
O yüzüğün içinde BUDA GEÇER YA HU.. yazılıymış. Bazen kaybettiklerimiz kazandıklarımız dır ,bazende kazandıklarımız kaybettiklerimizdir.
Uzun hikaye.. Keloğlan devdi,cindi,periydi,dağdı,kuyuydu,anka kuşuydu derken sonunda bir yüzük bulmuş ve onu padişaha getirmiş..
'İşte!' demiş.. Padişahım aradığınız şey budur.. Bunu görünce,bunu duyunca,bunu okuyunca sevinçli olanlar üzülür,üzgün olanlar sevinir..
O yüzüğün içinde BUDA GEÇER YA HU.. yazılıymış. Bazen kaybettiklerimiz kazandıklarımız dır ,bazende kazandıklarımız kaybettiklerimizdir.
Bazen öyle boğuluruz ki hüzne daha kötüsünü düşünemeyiz bile, bazen öyle seviniriz ki, hani şu zafer sarhoşluğu dedikleri şey, sanırız ki hep böyle gidecek. Oysa kainatta her şey zıttıyla beraber yaratılmıştır. Bilinen en küçük parçadan tutun da uzayın derinliklerine kadar. İnsanın duyguları da böyle. Her şey zıttıyla var. Bazen biri çıkar öne bazen diğeri...
Unutmayalım her durumumuzda aklımıza gelecek bir söz ;Bu da geçer ya hu…
her soruda aşk her cevapta daha fazlası...
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 12 Ağustos 2011 Cuma
/
Comments: (3)
Aşk nedir, neye aşk denir?
Aşk bir sarmaşıktır ve en iyi bir tanımı da budur. Aşk kelimesinin kökeni de oradan gelir. Sarmaşık bir ağacı dıştan sarar, yemyeşil gösterir ama içten içe kurutur. Nice çınarlar, nice selvi boylular aşkın sarmasıyla içten sararmış kurumuştur, dışı yeşil görünür hâlâ.
Kaç çeşit aşk vardır?
Ne kadar güzel varsa, o kadar aşk vardır. Kitaplar aşkı, ilahi, mecazi ve beşeri olarak tasnif ederler. Üçü de aynı yerden çıkar aynı yere varır. Adı ne olursa olsun aşk, beşerin ve dünyanın yaratılışının sebebidir. Dünya aşk ile yaratılmıştır ve aşk üzerine döner. Aşk bir disk gibidir, döndükçe enerji üretir.
Zekayı da aşk kışkırtıyor galiba. Nice buluşlar, erkeğin kendini bir kadına farkettirmesi uğruna yapıldı...
Aşk insana normalin üstünde, aleladenin üstünde fevkalade şeyler yaptırır. Aşk ayrıcalıklı bir haldir.
Aşk nasıl bulunur?
Birdenbire bulunur. Galip Dede, "Birdenbire bul aşkı, bu tufte (armağan) bulanındır" der. Aşk, bir bakıştan ibarettir ve anında bulunur. Çünkü, o kalbin görüşüdür.
Aşk için çıkılan yol her zaman çok uzak mıdır?
Şöyle anlatayım... Bursalı Beliğ'in bir beyti var: Sakın sen kûy-i cananı, uzakdur sanma ey Mecnun.
Seher yola giren âşık, gece Leyla'da akşamlar (Sen sakın ola ki sevgilinin mahallesini uzaktır diye zannetme ey Mecnun. Daha seherde âşık olduğunda gece Leyla'da akşamlarsın. Baktığın, gördüğün, dokunduğun Leyla olur) Şimdi bu beyti başka türlü okuyalım.
Sakın! Sen küy-i cananı, uzak dur!
Sanma ey mecnun seher yola giren âşık, gece Leyla'da akşamlar. Böyle yazılınca, "Aşkı kolay mı zannediyorsun. Bu seher âşık olunca gece Leyla'da akşamlayacağını mı sanıyorsun" anlamı çıkar. Birincisi beşeri aşktır, ikinci ilahi aşktır.
Bir de büyü var. Aşk'ın büyüsü nasıl görünür?
Aşktaki büyü, kendiniz olamamaktadır. Kendiniz gibi davranmadığınız zaman aşk sizi büyülemiş demektir. Sevgi büyü değildir. Sevgi, duygularımıza hakim olabildiğimiz noktaya kadar, olan şeydir. Büyüleyen kısım aşka varınca geliyor. Mecnunluktur, çılgınlıktır o nokta. Sen sen olmaktan çıkarsan, aşk başladı demektir.
Aşk bedeni nasıl kuşatır?
Bu, kalp ile zihnin örtüşmesidir. Kalbin, akla hakim olup oradan gözünüzü, kulağınızı, ihtiyatınızı kapladığı an aşk bütün genleri ve hücreleri kuşatmış demektir.
Bu noktada mı aşk'ın gözü körleşir?
Kördür evet. Siz bakarsınız ama gördüğünüz görmek istediğinizdir. Kalbin görmek istediğini görmeye başlarsınız. Çünkü aşk bir bakıştır ve güzelliği sadece siz görürsünüz. Leyla kara kuru bir kızdı ama Mecnun'un gözüyle bambaşkaydı.
Hasret aşk'ı ne kadar büyütür?
Sevgiliden ne kadar ayrı kalırsanız aşkınız o kadar büyük. Bugün tanışır, yarın kolkola gezerseniz aşk o kadar olacaktır. Üç ay ayrı kalırsanız büyür, askere gidersiniz çoğalır.
Gayret aşk'ın kardeşi olabilir mi?
Aşk, iki yönü olan bir gayrettir aslında. Sevgili için ve sevgi için gayret duymaktır. Sevgi için gayret, başkalarına sevgiliyi göstermemektir. Sevgili için ise, başkalarından sevgiliyi kıskanmaktır. Ve sevgili için bu gayret şefkatin ta kendisidir.
Allah'ın kullarına aşkında da aynı şey yok mu?
Allah-ü Teala'nın rahim ve rahman sıfatları da kuluna karşı şefkatidir.
Aşk bir hastalık mıdır ve birgün geçer mi?
Evet, bir hastalıktır ama bu reddedilecek bir hastalık değildir. Bu hastalığı ömründe bir kez geçirmeli insan... Gerçek aşk ise yarası kapanmıyor. Bugünkü ucuz ilişkiler değil tabiî. Aşkın yarası yanık yarası, kılıç yarası gibidir. Mutlaka kalpte izi kalır.
Niye, hep bu zamane aşkları küçümsenir?
Küçümsemiyorum, gerçek aşıkları bulduğumda da baştacı ediyorum. "Ben her bahar âşık olurum"u kabul etmiyorum. Her bahar ona âşık olduğum yerde onu beklerim, ona âşık olduğum anı her bahar yeniden çoğaltarak yaşarım diyorsa, o zaman tamam. Ama, her bahar planlanmış başka bir ilişkiyi aşktan saymam.
İnsan aşk'ın gerçeğini nasıl görür? İnsanın gerçeği kendini aşk'a nasıl gösterir?
Bunun için bir hilalin dolunaya dönüşünü düşünün. Önce hilal, sanki gözümüzün önünde bir kıvılcım gibi. Sonra sevgili yokken bir onu içimizde büyütürüz. Kimlik biçeriz, kişilik biçeriz. O şöyle yürür, şöyle konuşur, kahveyi şöyle içer deriz. Hilal gittikçe büyür, yarım ay olur sonra büyür dolunay olur. O anda, farzedelim ki evleniriz sevdiğimizle. Yani, aşk gerçeğiyle örtüşür. Sonra sorular başlar. Kadın, "sen benim sevdiğim adam değilmişsin", erkek de "sen benim sevdiğim kadın değilmişsin" demeye başlar. Çünkü aşk bir kişiliktir ve karşı taraftakini ilgilendirmez. Atilla İlhan bu yüzden, "ne kadınlar sevdim zaten yoktular" der. Biz kadınlar severiz, düşünürüz, onları konuştururuz, giydiririz..
Maşuk uğruna ölmek, aşkı ispatlar mı?
Aşkın ispatı için can vermek en kolay yoldur. Dirilip tekrar can verebilecek, yani aşkı için hergün ölmeyi göze alabilecek olan ise gerçek âşıktır.
Aşk'a âşık olan da âşık mıdır?
Evet, Fuzuli mesela. O, aşkın bizatihi kendisine âşıktır. Âşıklık tekil olunca zihinde büyütülen sevgilinin illa ki mücessem, ete kemiğe bürünmüş bir varlık olması şart değildir. O zaman aşkın kendisi gelip sevgili olur. O varlık cemal-i mutlak olarak kainatı kuşatır.
Peki, aşk bir teslimiyet midir?
Evet, teslimiyettir ve hiçbir şekilde soru sormamaktır.
Vahiy aşkı nasıl anlatır?
Kur'an-ı Kerim'de aşk kelimesi geçmiyor. Muhabbet, Habibullah geçiyor. Aşk, muhabbeti kucaklayan ve onun çoğaltılmasını sağlayan bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Hiçbir kutsal kitapta, hadiste yasaklanmış değil. Çünkü, dünya onun üzerinde dönüyor. Allah kendisini bilmemiz için, bize aşkı veriyor.
O zaman... Aşk'ı kalbimize Allah mı ilham eder?
Tabiî bu bir ilhamdır. Mutlak güzellik de o olduğuna göre neye âşık olursak olalım onun da çıkış noktası ve yükseliş derecesi Allah'tadır. Onun güzelliğinden bir nebzeyiz. Güneşe göre zerre, denize göre damla gibi.
Aşk tazelenir mi?
Sevgili her daim, aşıkını sınar. Bazen bir söz, bazen bir hareket bazen de bir "seni seviyorum" ile aşk tazelenir. Güzel söz, sadece güzel söz.
Ne zaman, aşk nefrete dönüşür?
Nefret aşkın bir parçasıdır. Çünkü, aşk acıyla son bulur her zaman. Aşkın gıdası acıdır. Çok evlilik öncesinde mutluluk tüketildiği için, evlilikte sonra sadece acı kalır. En nihai acı ayrılıktır ve o da bazen nefrete dönüşür. Nefret, bütün değerlerin alt üst olduğunu ve aldatıldığınızı hissettirir.
Ve, o vakit aşk intikamla mı tanışır?
Eğer gerçekten aşk varsa asla intikam yoktur. Çünkü aşk, uğrunda ölseniz bile intikam almamaktadır. Nef'i "Zapt-ı ah eylemedir âşıka evvel çare. Ben ise âhsız aram edemem. Âh medet" der. Sevgilinin yaptıklarından dolayı beddua edemezsiniz, onun hakkında kötü bir şey düşünemezsiniz bile.
Gelelim dünyevi aşk'a. Oradan da uhrevi aşk'a...
Bazı mutasavvıflar "dünyevi aşk ilahi aşkın giriş kapısıdır" derler. Yani, önce Leyla sonra Mevla biçiminde.. Hep tartışılmıştır bu. Hep de tartışılacak. Emri'nin şöyle bir beyiti vardır:
Sufi mecaz anladı yâre muhabbetim Âlemde kimse bilmedi gitdi hakikatim (Sofu benim sevgiliye olan aşkımı ilahi aşk zannetti. Oysa gerçeğimi kimse bilmedi) Yani, şair komşu kızına aşık. İkisi de ah ettiriyorsa Leyla'dan Mevla''ya geçmek de mümkündür.
İlahi aşk avdet ettiğinde, dünyevi aşk pılıyı pırtıyı toplar gider mi?
Hayır. Hayır, hayır, hayır. Beşerdeki aşkın bizi götüreceği yer İlahi aşk ise, İlahi aşkın galebe çalması ile beşere haksızlık edilmiş olmaz. Sevdiğiniz insandan sıçrayıp yükseldiğinde dönüp ona bir daha bakmıyorsanız, İlahi aşk zaten olmayacaktır.
Ama bazen aşk tacı tahtı da terkettiryor...
Evet, İbrahim Ethem gibi. Çünkü, dünya sultanı olmak, dünyalıktır. Gönül sultanı olmak uhralıktır. Aşk sınıf farkını da yok eder. Türk filmleri boşuna değildir.
Aşk'ın, aşkın noktasında yana yana, döne döne yok olmak mı var?
Pervane ile mumun hikayesi. Aşkı anlatan en güzel örnek budur. Pervane ışığın etrafında dönen gece kelebeğidir. Işığa âşıktır o kelebek. Bu öyle bir aşk ki sevgilisinin etrafından hiç ayrılamaz, gittikçe çapı daraltarak döner. Döndükçe çember daralır, daraldıkça şevki artar. Hızlanır ve kucaklamak ister. Artık o cezbeden kurtulamaz. Bülbülün gül karşısında şeydalanması gibi. Öyle bir an gelir ki, o pervane sevgilisini kucaklamak ister ve kendisini bütün hızıyla alevin koynuna atar ve yanar.
Ondan sonra da mumun aşk'ı tezahür ediyor, değil mi?
Mum, içindeki can ipliğini yakmaya başlıyor. Gözlerinden yaşlar akıyor ve vücudu eriyor. O eridikçe gözlerinden akan yaşlar ayaklarının altında denizler oluşturur. Veee bir müddet sonra, can ipliği yanmaktan, vücudu erimekten bitap halde, kendi gözyaşlarında boğulur. Aşk, ikisini de mahvediyor. Ötesi var mı artık...
Aşkı hayatın bir yerinde bulmak insanın kaderi midir?
Biz aşkı arayan gözle bakarsak aşkı buluruz. Aşk bizi bulmuşa işte o kaderdir.
Peki, bir kitabı var mıdır aşk'ın?
Pekçok kitabı yazıldı. Mesela, Divan şairleri hep aşkın kitabını yazdılar. Ama hiç kimse bir formül getiremedi. Bu bakımdan aşkın kitabı yalan. Herkese göre bir aşk kitabı var. Benim aşkımın da senin aşkının da kitabı yazılamadı daha.
Aşk'ın iksirini imal etmek mümkün olsaydı, hekimler onun içine önce neyi katarlardı?
Herhalde nur'dan yapılırdı. Ama onu döveceğimiz havana üç tutam acı, üç tutam muhabbet ve daha neler neler, katardık kimbilir.
İskender PALA
Kaç çeşit aşk vardır?
Ne kadar güzel varsa, o kadar aşk vardır. Kitaplar aşkı, ilahi, mecazi ve beşeri olarak tasnif ederler. Üçü de aynı yerden çıkar aynı yere varır. Adı ne olursa olsun aşk, beşerin ve dünyanın yaratılışının sebebidir. Dünya aşk ile yaratılmıştır ve aşk üzerine döner. Aşk bir disk gibidir, döndükçe enerji üretir.
Zekayı da aşk kışkırtıyor galiba. Nice buluşlar, erkeğin kendini bir kadına farkettirmesi uğruna yapıldı...
Aşk insana normalin üstünde, aleladenin üstünde fevkalade şeyler yaptırır. Aşk ayrıcalıklı bir haldir.
Aşk nasıl bulunur?
Birdenbire bulunur. Galip Dede, "Birdenbire bul aşkı, bu tufte (armağan) bulanındır" der. Aşk, bir bakıştan ibarettir ve anında bulunur. Çünkü, o kalbin görüşüdür.
Aşk için çıkılan yol her zaman çok uzak mıdır?
Şöyle anlatayım... Bursalı Beliğ'in bir beyti var: Sakın sen kûy-i cananı, uzakdur sanma ey Mecnun.
Seher yola giren âşık, gece Leyla'da akşamlar (Sen sakın ola ki sevgilinin mahallesini uzaktır diye zannetme ey Mecnun. Daha seherde âşık olduğunda gece Leyla'da akşamlarsın. Baktığın, gördüğün, dokunduğun Leyla olur) Şimdi bu beyti başka türlü okuyalım.
Sakın! Sen küy-i cananı, uzak dur!
Sanma ey mecnun seher yola giren âşık, gece Leyla'da akşamlar. Böyle yazılınca, "Aşkı kolay mı zannediyorsun. Bu seher âşık olunca gece Leyla'da akşamlayacağını mı sanıyorsun" anlamı çıkar. Birincisi beşeri aşktır, ikinci ilahi aşktır.
Bir de büyü var. Aşk'ın büyüsü nasıl görünür?
Aşktaki büyü, kendiniz olamamaktadır. Kendiniz gibi davranmadığınız zaman aşk sizi büyülemiş demektir. Sevgi büyü değildir. Sevgi, duygularımıza hakim olabildiğimiz noktaya kadar, olan şeydir. Büyüleyen kısım aşka varınca geliyor. Mecnunluktur, çılgınlıktır o nokta. Sen sen olmaktan çıkarsan, aşk başladı demektir.
Aşk bedeni nasıl kuşatır?
Bu, kalp ile zihnin örtüşmesidir. Kalbin, akla hakim olup oradan gözünüzü, kulağınızı, ihtiyatınızı kapladığı an aşk bütün genleri ve hücreleri kuşatmış demektir.
Bu noktada mı aşk'ın gözü körleşir?
Kördür evet. Siz bakarsınız ama gördüğünüz görmek istediğinizdir. Kalbin görmek istediğini görmeye başlarsınız. Çünkü aşk bir bakıştır ve güzelliği sadece siz görürsünüz. Leyla kara kuru bir kızdı ama Mecnun'un gözüyle bambaşkaydı.
Hasret aşk'ı ne kadar büyütür?
Sevgiliden ne kadar ayrı kalırsanız aşkınız o kadar büyük. Bugün tanışır, yarın kolkola gezerseniz aşk o kadar olacaktır. Üç ay ayrı kalırsanız büyür, askere gidersiniz çoğalır.
Gayret aşk'ın kardeşi olabilir mi?
Aşk, iki yönü olan bir gayrettir aslında. Sevgili için ve sevgi için gayret duymaktır. Sevgi için gayret, başkalarına sevgiliyi göstermemektir. Sevgili için ise, başkalarından sevgiliyi kıskanmaktır. Ve sevgili için bu gayret şefkatin ta kendisidir.
Allah'ın kullarına aşkında da aynı şey yok mu?
Allah-ü Teala'nın rahim ve rahman sıfatları da kuluna karşı şefkatidir.
Aşk bir hastalık mıdır ve birgün geçer mi?
Evet, bir hastalıktır ama bu reddedilecek bir hastalık değildir. Bu hastalığı ömründe bir kez geçirmeli insan... Gerçek aşk ise yarası kapanmıyor. Bugünkü ucuz ilişkiler değil tabiî. Aşkın yarası yanık yarası, kılıç yarası gibidir. Mutlaka kalpte izi kalır.
Niye, hep bu zamane aşkları küçümsenir?
Küçümsemiyorum, gerçek aşıkları bulduğumda da baştacı ediyorum. "Ben her bahar âşık olurum"u kabul etmiyorum. Her bahar ona âşık olduğum yerde onu beklerim, ona âşık olduğum anı her bahar yeniden çoğaltarak yaşarım diyorsa, o zaman tamam. Ama, her bahar planlanmış başka bir ilişkiyi aşktan saymam.
İnsan aşk'ın gerçeğini nasıl görür? İnsanın gerçeği kendini aşk'a nasıl gösterir?
Bunun için bir hilalin dolunaya dönüşünü düşünün. Önce hilal, sanki gözümüzün önünde bir kıvılcım gibi. Sonra sevgili yokken bir onu içimizde büyütürüz. Kimlik biçeriz, kişilik biçeriz. O şöyle yürür, şöyle konuşur, kahveyi şöyle içer deriz. Hilal gittikçe büyür, yarım ay olur sonra büyür dolunay olur. O anda, farzedelim ki evleniriz sevdiğimizle. Yani, aşk gerçeğiyle örtüşür. Sonra sorular başlar. Kadın, "sen benim sevdiğim adam değilmişsin", erkek de "sen benim sevdiğim kadın değilmişsin" demeye başlar. Çünkü aşk bir kişiliktir ve karşı taraftakini ilgilendirmez. Atilla İlhan bu yüzden, "ne kadınlar sevdim zaten yoktular" der. Biz kadınlar severiz, düşünürüz, onları konuştururuz, giydiririz..
Maşuk uğruna ölmek, aşkı ispatlar mı?
Aşkın ispatı için can vermek en kolay yoldur. Dirilip tekrar can verebilecek, yani aşkı için hergün ölmeyi göze alabilecek olan ise gerçek âşıktır.
Aşk'a âşık olan da âşık mıdır?
Evet, Fuzuli mesela. O, aşkın bizatihi kendisine âşıktır. Âşıklık tekil olunca zihinde büyütülen sevgilinin illa ki mücessem, ete kemiğe bürünmüş bir varlık olması şart değildir. O zaman aşkın kendisi gelip sevgili olur. O varlık cemal-i mutlak olarak kainatı kuşatır.
Peki, aşk bir teslimiyet midir?
Evet, teslimiyettir ve hiçbir şekilde soru sormamaktır.
Vahiy aşkı nasıl anlatır?
Kur'an-ı Kerim'de aşk kelimesi geçmiyor. Muhabbet, Habibullah geçiyor. Aşk, muhabbeti kucaklayan ve onun çoğaltılmasını sağlayan bir şey olarak karşımıza çıkıyor. Hiçbir kutsal kitapta, hadiste yasaklanmış değil. Çünkü, dünya onun üzerinde dönüyor. Allah kendisini bilmemiz için, bize aşkı veriyor.
O zaman... Aşk'ı kalbimize Allah mı ilham eder?
Tabiî bu bir ilhamdır. Mutlak güzellik de o olduğuna göre neye âşık olursak olalım onun da çıkış noktası ve yükseliş derecesi Allah'tadır. Onun güzelliğinden bir nebzeyiz. Güneşe göre zerre, denize göre damla gibi.
Aşk tazelenir mi?
Sevgili her daim, aşıkını sınar. Bazen bir söz, bazen bir hareket bazen de bir "seni seviyorum" ile aşk tazelenir. Güzel söz, sadece güzel söz.
Ne zaman, aşk nefrete dönüşür?
Nefret aşkın bir parçasıdır. Çünkü, aşk acıyla son bulur her zaman. Aşkın gıdası acıdır. Çok evlilik öncesinde mutluluk tüketildiği için, evlilikte sonra sadece acı kalır. En nihai acı ayrılıktır ve o da bazen nefrete dönüşür. Nefret, bütün değerlerin alt üst olduğunu ve aldatıldığınızı hissettirir.
Ve, o vakit aşk intikamla mı tanışır?
Eğer gerçekten aşk varsa asla intikam yoktur. Çünkü aşk, uğrunda ölseniz bile intikam almamaktadır. Nef'i "Zapt-ı ah eylemedir âşıka evvel çare. Ben ise âhsız aram edemem. Âh medet" der. Sevgilinin yaptıklarından dolayı beddua edemezsiniz, onun hakkında kötü bir şey düşünemezsiniz bile.
Gelelim dünyevi aşk'a. Oradan da uhrevi aşk'a...
Bazı mutasavvıflar "dünyevi aşk ilahi aşkın giriş kapısıdır" derler. Yani, önce Leyla sonra Mevla biçiminde.. Hep tartışılmıştır bu. Hep de tartışılacak. Emri'nin şöyle bir beyiti vardır:
Sufi mecaz anladı yâre muhabbetim Âlemde kimse bilmedi gitdi hakikatim (Sofu benim sevgiliye olan aşkımı ilahi aşk zannetti. Oysa gerçeğimi kimse bilmedi) Yani, şair komşu kızına aşık. İkisi de ah ettiriyorsa Leyla'dan Mevla''ya geçmek de mümkündür.
İlahi aşk avdet ettiğinde, dünyevi aşk pılıyı pırtıyı toplar gider mi?
Hayır. Hayır, hayır, hayır. Beşerdeki aşkın bizi götüreceği yer İlahi aşk ise, İlahi aşkın galebe çalması ile beşere haksızlık edilmiş olmaz. Sevdiğiniz insandan sıçrayıp yükseldiğinde dönüp ona bir daha bakmıyorsanız, İlahi aşk zaten olmayacaktır.
Ama bazen aşk tacı tahtı da terkettiryor...
Evet, İbrahim Ethem gibi. Çünkü, dünya sultanı olmak, dünyalıktır. Gönül sultanı olmak uhralıktır. Aşk sınıf farkını da yok eder. Türk filmleri boşuna değildir.
Aşk'ın, aşkın noktasında yana yana, döne döne yok olmak mı var?
Pervane ile mumun hikayesi. Aşkı anlatan en güzel örnek budur. Pervane ışığın etrafında dönen gece kelebeğidir. Işığa âşıktır o kelebek. Bu öyle bir aşk ki sevgilisinin etrafından hiç ayrılamaz, gittikçe çapı daraltarak döner. Döndükçe çember daralır, daraldıkça şevki artar. Hızlanır ve kucaklamak ister. Artık o cezbeden kurtulamaz. Bülbülün gül karşısında şeydalanması gibi. Öyle bir an gelir ki, o pervane sevgilisini kucaklamak ister ve kendisini bütün hızıyla alevin koynuna atar ve yanar.
Ondan sonra da mumun aşk'ı tezahür ediyor, değil mi?
Mum, içindeki can ipliğini yakmaya başlıyor. Gözlerinden yaşlar akıyor ve vücudu eriyor. O eridikçe gözlerinden akan yaşlar ayaklarının altında denizler oluşturur. Veee bir müddet sonra, can ipliği yanmaktan, vücudu erimekten bitap halde, kendi gözyaşlarında boğulur. Aşk, ikisini de mahvediyor. Ötesi var mı artık...
Aşkı hayatın bir yerinde bulmak insanın kaderi midir?
Biz aşkı arayan gözle bakarsak aşkı buluruz. Aşk bizi bulmuşa işte o kaderdir.
Peki, bir kitabı var mıdır aşk'ın?
Pekçok kitabı yazıldı. Mesela, Divan şairleri hep aşkın kitabını yazdılar. Ama hiç kimse bir formül getiremedi. Bu bakımdan aşkın kitabı yalan. Herkese göre bir aşk kitabı var. Benim aşkımın da senin aşkının da kitabı yazılamadı daha.
Aşk'ın iksirini imal etmek mümkün olsaydı, hekimler onun içine önce neyi katarlardı?
Herhalde nur'dan yapılırdı. Ama onu döveceğimiz havana üç tutam acı, üç tutam muhabbet ve daha neler neler, katardık kimbilir.
İskender PALA
Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam...
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
Ama evet ! yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur ama... yinede susarım, tükenirim...
Buna izin de veririm aslında.. Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye ''GİT'' de demem, diyemem.
...O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen,o kadar değer veririm ki,
hergün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki;
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz
Ama evet ! yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur ama... yinede susarım, tükenirim...
Buna izin de veririm aslında.. Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye ''GİT'' de demem, diyemem.
...O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen,o kadar değer veririm ki,
hergün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki;
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz
Bilgisayarsız Perşembe !!!!!!!!!!(kabus)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
Bilgisayar günümüz dünyasının bir parçası hatta her şeyi sanırım . Bilgisayarsız bir gün düşünülemez bile derken; dün bütün bir günü internetsiz ve bilgisayarsız geçirmek zorunda kalmanın tüm zorluklarını fazlasıyla yaşadık ..programsal bir sorun nedeniyle dün bütün gün… bilgisayarda yaptığım her şeyi manuel olarak yapmak zorunda kaldım. Kabus gibiydi… bilgisayarsız düşündüm bütün gün.ve bu gun iki gün için çalışıyorum
Eskiden nasıl yapılıyormuş internetsiz ve bilgisayarsız.gibi düşünürseniz eğer şöyle bir açıklama getirebilirim size; Bilgisayarsız,İnternetsiz yaşanmaz gibi gözüksede , yaşanıyor. varlığını bilmediğiniz yada nimetlerinden yararlanmadığınız bir şeyi aramazsınız zaten.dünde bu nimet yokmuş gibi davrandık
Sizsiz olun sakın bu günlerde bilgisayarsız kalmayın.
bir kutu öpücük...
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 10 Ağustos 2011 Çarşamba
/
Comments: (0)
Yaldızlı rulo kagıdını harcayan çocuga baba kizar bagırır çagırır.Ertesı gun kız babanın gonlunu almak ıcın ona br hedıye verır.Bır kutu.Baba kutunun bos oldugunu gorunce kızar.Sen dalga mı gecıyorsun benımle.Kız: Kutu bos degl kı baba ben onu opucuklermle doldurdum.Gormuyor musun? der.
bilmenin anahtarı ,sormak
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
Bilmediğini zi bilene sorunuz(nahl-43).
Bilmediğini sormak ve her konuda sormak bence sevap kazandırır insana.Matematik nobelini almış bir bilim adamına sorarlar “nasıl bu hale geldiniz” diye.
Der ki;Ben ilkokula giderken herkesin annesi çocuğuna bugün hangi doğru cevabı verdin derdi.benim annemse hangi soruyu sordun hangi doğru soruyu sordun derdi.
Bilmediği şeyi sormaktan utanmamalı insan. Soru sormak insanın gelişme ve olgunlaşmasının bir örneğidir .İnsan bilmediği bir şeyle karşılaştığında bilmediğinin farkındadır. Ve bilmediğini anlamış olduğundan dolayı soru sorar.
Bilmediğimi karşımdakilere ve (daha da zoru) kendime itiraf etmenin dürüstlük olduğu kadar, öğrenmenin şartı olduğuna inanıyorum . İnsan her şeyi bilmekle mükellef değildir ama öğrenmekle mükelleftir.
benden söylemesi...
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 9 Ağustos 2011 Salı
/
Comments: (4)
Sabahtan beri iş arkadaşım ve ben bu lezzeti konuşuyoruz mutlaka tekrar yemeliyiz ,mutlaka o mıhlama dan bir daha sipariş vermeliyiz yani bugune de akşama da damgasını vurdu bu lezzetler.Mısır tatlısı mısır unundan yapılıyormuş,ortasında kaymak ve yoğurt olduğunu ve şerbet olarak portakal suyunun kullanıldığını söylediler.Benden söylemesi süper bir tat,deneyin derim.(BU LEZZETİ NALİA RESTAURANT TA güneşli ve bostancıda bulabilirsiniz)
Mısır tatlısı (harika muhteşem bir tat)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (3)
Dün akşamki davete damgasını vuran bir tat mısır tatlısı. Karadenizin en özel lezzetlerinden biri.
Laz yemekleri, yeşilin ve mavinin birleştiği çetin doğa koşullarında yaşayan bu insanlara nasıl bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji verir, kıvrak zekalarını coşturur bunu dün akşamki Karadeniz yemekleriyle donatılmış bir masada oturduktan ve lezzetleri tatdıktan sonra daha iyi anladım. gerçekten Karadeniz yemekleri ; yeşilin binbir çeşidini, yağmurunu,denizini coşkulu insanlarını ve misafirperverliğini anlatıyorlar
Tadını unutamıyacağım mısır tatlısını mutlaka tatmanızı şiddetle tavsiye ederim.gecenin sonuna damgasını vuran ve tarifini sabahın bu saatinde netten bana arattıran güzel bir lezzet.
Aşk, asaletini koruduğu sürece insanı olgunlaştırır"
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 8 Ağustos 2011 Pazartesi
/
Comments: (0)
Aşk, asaletini koruduğu sürece insanı olgunlaştırır"
Aşk, bir pınar, pınardan çıkan su binlerce başa ayrılıyor, bir baştan binlerce baş akıp gidiyor, bütün akışların varıp gideceği yer deniz, nerede bir ırmak varsa orada denizden bahsedebilirsiniz, nerede bir damla varsa orada denize gidecek yolculuktan bahsedebilirsiniz. (iskenderpala)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
Züleyha gibi seversen, sevdiğini hapse gönderirsin. Yakup (as.) gibi seversen, yolunu gözlersin..
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 7 Ağustos 2011 Pazar
/
Comments: (1)
oruç tutmayana zordur,tutana değil.......
"umutlan hareket devam ediyor" der bir kase çorba...
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (2)
BİR KASE ÇORBA |
zeytin ve hurmanın saltanatı tartışılmaz ancak iftar vaktinin asıl hakimi bir kase çorbadır.Dünyanın süzülmüş nimetlerinden hazırlanan ve sembolik olarak neredyse suyla eşitlik davasına giren çorbada nice duyuş ve ikrar oyunları saklıdır.İlkin tam da iftar anının sıfır derecesınde maddeten etkisiz konumda olan insana çorba birşeyler fısıldar.insan önce o dili uzaktan duyar.bekledği çağrının ilk tınısı gibi duyar.Kainatta hareket esastır ve çorbanın o ele avuca sığmaz güzelim buğusu ve iftar anında donma noktasına gelmiş ve teslim olmuş varlığa:umutlan hareket devam ediyor der.Yaşayacaksın .zeytin ve hurmada susku perdesıne gizlenen yaşama neşvesi çorbada apaçık tecelli eder.çorba varlığın canın özüde sayılan suyun son metafizik hamlesidir.
özlerim çorbaları iftar vaktinin çorbalarını özlerim.usta ellerin özenle hazırladığı bir kase süzme mercimek çorbasının üzerine damlatılmış o ebru kırmızısını hatırlatan kızarmış yağda ve üstünde yüzen küp küp kızarmış ekmek parçalarında ben bile bilmem tam olarak ne ararım neyin peşine düşer ,kimin izinde giderim.annemi özlerim .onun mtfakta bir zaman ağacı gibi dallarını eğişini hayal ederim.çorba bir yerlerde mutlaka tanıştığımız ve mutlaka çok sevdiğimz fakat bir daha kavuşamadığımız güzel insanların özlenmesi gibi buğulanır belki gizliden içimizde.
zamanın başka hallerinde aperatif yemek olmaktan kurtulamayan çorba asıl kimliğine iftar vaktinde kavuşuverirbir kase domates çorbasında kaç tane domates vardır bunu ölçmek zor değildir.ancak nasıl domates kendini feda ede ede süzülmüş öze dönüşürse ,yemekte ,yemeklerde özlerini çorbaya emanet ederler."bana bir kase çorba yeter"dememiz,sadece doymakla ilgili değildir.o bir tabak çorbada bizim bütün isteklerimiz kadar yemeklerin teslimiyetleride vardır.vardır var gibi vardır.Çorbanın bizi beklemesi buğusuyla cilve yapması kokusunun inadına görünmez bir rüzgar eşliğinde sağa sola dağıtması boşuna değildir..kaşıklanan çorbaların başladığı an işte dünyanın geri geldiği andır.dünya güzeldir.çeşit çeşit lezzet çorbalarının çağrısı bu yüzdendir.hey insan dünyaya hoşgeldin sesidir çorba.
çorba bize yeter .iftarda hele çoktan yeter.
tefe'ül
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 6 Ağustos 2011 Cumartesi
/
Comments: (0)
Tefe’ ü‘l: Bir şeyi hayra yormak. Bir kitabı rastgele açarak ilk tevafuk eden yeri okuyup ona dikkat ederek onu uğurlu ve esas bir ders sayma . Bir kısım hadiseleri uğurlu saymak, onları hayırların başlangıcı olarak görmek ve vakıaları iyiye yormak demektir
Okul döneminden beri surekli yaptığım ,vekendı kendıme bir işaret aradığımda uyguladığım ve hayra yorduğum çok güzel bir yöntem.
bugunku tefe’ülüm;
İçimizden geçenleri, tereddütle mırıldandıklarımızı, kendi kendimize fısıltıyla söylediklerimizi, hatta kendimize bile söyleyemediklerimizi anlayacak sadece kalbimizin ve bilinçaltımızın kıvrımlarına bile aşina olan Rabbimizdir. Yaratıcımızdan beklediğimizi, yarattıklarından ummak ise bizi kaçınılmaz olarak hayal kırıklığına uğratır. Öyleyse anlaşılmayı ummak yerine, kendinizi olabildiğince anlaşılır eyleyin.
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 5 Ağustos 2011 Cuma
/
Comments: (0)
Aşk savaşmak, yenilmek ve sığınmaktır.
kendini kendinden çıkar
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (1)
· Herkes biliyor ki: Herkes için her şey olamazsın Her şeyi bir anda yapamazsın. Her şeyi mükemmel yapamazsın. Her şeyi herkesten iyi yapamazsın. Sen de herkes gibi bir insansın.
Öyleyse:
En azından, birisi için önemli bir şey ol.
Bir anda sadece bir şey yap.
Bir şeyleri hep eksik bırakacağını hatırla.
Bir şeyi herkesten iyi yapmaya bak.
Böylece hiç kimsenin “senin gibi” olamadığını gör. Herkesin herkes gibi olmaya çalıştığı yerde, sen “sen” ol ,böylece herkesten daha iyi ol
kendini kendinden çıkar ….
dipnot
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (0)
Bir iğne oruç.. Beni bana dikiyor, yeniden dokuyorum insan olan yanımı. Dudağımı dudağıma teğelliyor; yalan ve boş sözü değdirmiyor nefesime. Bencilliğimin yakalarından tutup cömertliğin düğmelerine ilikliyor beni; yeniden bakıtıyor hiçliğime, hiçlikten geldiğim gerçeğine...(senai demirci.)
niyet elbisedir
Bu Sabah dinlediğim sahur programında söyle diyordu programı sunan kişi ;
“Niyetin elbisendir. Elbisenle halka görünürsün, niyetinle Rabbine görünürsün. “
Niyetin duandır.
Niyetler tartılır Allah’ın terazisinde. Eylemin yanında niyet yoksa, kalp para gibidir; üzerindeki rakam büyük olsa da geçmez. oruçla akşama kadar niyet içinde yaşarsın, hep Rabbine göründüğünü bilerek yaşarsın. “ihsan” sırrına erersin.
insan niyetinden ibarettir niyet ruhuna kalbine inen en son değerdir.Niyet, özüyle yüzleşmesidir. Niyet, vicdanla g/öz g/öze gelmektir. Niyet fıtratla sıcak temastır.
niyetlerimizin makbul olması duasıyla....
bir çocuğun ölümü anne için soykırımdır
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 4 Ağustos 2011 Perşembe
/
Comments: (2)
Bir yazar, “Bir insanın ölümü insanlığın ölümüdür. Bir çocuğun ölümü ise anne için soykırımdır” diyor. Somali’deki anneler her gün soykırıma uğruyor...Son yılların en büyük kuraklığıyla bir başına kalan Somali’de artık insanlar susuzluk, açlık ve bulaşıcı hastalıktan ölmeye başladı. İlk hayatını kaybedenler ise her zamlan olduğu gibi yine küçücük bedenler oluyor. Kamplarda bulunan derme çatma hastanelerde gözyaşı içinde çaresiz bekleyişlerini sürdüren Somalili anneler, âdeta yavrularıyla vedalaşıyor...
Somali’de anne olmak dünyanın en acı işi... Bir yandan açlıkla boğuşan gözü yaşlı anneler, önceliği ise her zaman olduğu gibi masum yavrularına veriyor. Somali’deki derme çatma hastanelerin durumu içler acısı.
Somali’de anne olmak dünyanın en acı işi... Bir yandan açlıkla boğuşan gözü yaşlı anneler, önceliği ise her zaman olduğu gibi masum yavrularına veriyor. Somali’deki derme çatma hastanelerin durumu içler acısı.
Oğlunu kaybeden anne madıda'nın ve diğer annelerin feryatlarına duyarsız kalmayalım ..
okuyorum(Kitâb-ı Aşktır, gerisi vesairedir)
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (3)
Aşkın yüzeysel, derin ve daha derin katmanlarında küçük yolculuklar yapılan ve bu yolculuklar sırasında, duygularınızın gerçekte sizi nereye doğru götürdüğü, ayağınızı bağlayan tensel arzulardan sıyrılıp platonik veya mecazî aşka doğru kanatlandığınızda kendinizi yeniden keşfetmeye başlayacağınız noktayı da bulacaksınız. Orası, belki de sizin
arasında hayat yolculuğunun ta kendisi gizlidir.
tut beni ey oruç
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (2)
Ey Oruç Tut Beni .
Beni öyle bir tutuşla tut ki; her ramazanın görkemi bir öncekinden daha şanlı olsun. Olsun ki;
“Nerede o eski Ramazanlar” cümlesi, sadece geçmişe ait bir cümle olarak hatıralarımızda yer edinsin.
Ey Oruç Tut Beni .
Beni öyle bir tutuşla tut ki; rüyalarıma uğrayan Ramazan bereketi, kalan on bir aya da yansısın.
Düşlerim son bulsun, rüyalarım ise sevgi iklimini hayırlı sabahlara ulaştırsın.
Ey Oruç Tut Beni
Beni tut, bizi tut, hepimizi tut. Öyle bir tutuşla tut ki, her ayımız Ramazan, her ânımız Bayram olsun.
tatlısız ramazan olmaz
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 3 Ağustos 2011 Çarşamba
Etiketler:
gazioğlu üçler
/
Comments: (1)
Tatlısız ramazan olmaz(aslında hergün ). Ana maddesi şeker olan ,damak zevkine göre muhtelıf katkı maddelerı takviye edilerek tüketilen bu besinin adını telaffuz etmek bile insanın tatlı tatlı gülümsemesine yetiyor.:))))
Anneannemin yaptığı kadayıf tatlısını hatırladım ,bol cevizli ,bol tereyağlı , tel tel. Kendisi burada olmadığı için bu lezzeti bulabileceğim bir yer daha var.Gazioğlu üçler (benim kurabiyeci müşterim)
Türk tatlı geleneğini güzel bir şekılde temsil eden ve bizlerede sevdirmek için sürekli yeni ürünlerinden tatmamızı sağlıyan ;. şekerpare ,kadayıf, güllaç ,mantı ,baklava,kurabiye tatlısı ,ve sürekli genişleyen ürün yelpazesi ile bizlere tatlı bir hayat yaşatan güvenilir bir marka. Ürünlerini yemenizi tavsiye ederim .
hayırlı iftarlar ...
hayırlı iftarlar ...
su gibi aziz olun
Gönderen
Yaşanası Şeyler
on 2 Ağustos 2011 Salı
/
Comments: (3)
Bugun işlerimin yoğunluğu nedenıyle bloguma yazamam sanıyordum.Benım nefis kurabiyeler yapan müşterim blogumla ilgili çok güzel şeyler söyledıkten sonra ; bugun ne yazmalıyım diye sordum kendisine . Bir bardak su diyebilirm sadece dedi. Bende çok güzel bir fikir dedim ve aklıma büyüklerimizin dediği "su gibi aziz ol" sözü geldi.Küçükken çok mana veremediğim bu söz şimdi ne kadarda anlamlı geliyor.Ne güzel bır dua;”su gibi aziz ol .“ Su hayattır tevazudur, ,temizliktir.Su gibi aziz ol; yani su gibi kıymetli su gibi mütevazi su gibi temiz ,su gibi vazgeçilmez.
Oruçlarımızın, iftar zamanı içtiğimiz su gibi aziz olması dileğiyle hayırlı iftarlar .
somali'ye yardım seferberliği
Gönderen
Yaşanası Şeyler
/
Comments: (5)
Doğu Afrika’yı kasıp kavuran kuraklık Somali başta olmak üzere Kenya, Etiyopya, Cibuti ve Uganda’da büyük bir insani felakete dönüştü.Mayıs’tan beri bölgede bulunan İHH İnsani Yardım Vakfı, şimdi de 3 bin tonluk acil yardım gemisi gönderiyor.
Öncelikli amacı insani krizler yaşanan bölgelere yardım etmek olan İHH İnsani Yardım Vakfı, Somali’ye acil gıda yardımında bulunuyor. Somali ve Kenya’nın Dadaab bölgesine ilk etapta 100 bin dolarlık gıda yardımı ulaştıracak olan İHH, Ramazan ayında da Somalili kardeşlerimize destek olmaya devam edecek ve hayırseverlerin zekât ve sadakalarını bölgedeki ihtiyaç sahiplerine iletecek. Açlıktan ölümlerin başladığı Somali acil yardım bekliyor