16 Ağustos 2011 Salı

gökyaşı yağmur




Yağmur yıkamasaydı yeryüzünü, nasıl arınırdık kirlerimizden?
Yağmurun hamurunda hüzün var, sadece değdiği şeyi ıslatmıyor, nemlendiriyor kalpleri.
Ve fısıltıyla konuşuyor yağmur. Neler anlattığını yokluğunda anlayabiliyoruz ancak. Yağmur yüklü bulutları kıskanır sıradan sevdalı bulutlar. Çünkü biri derdini döker üzerimize, diğeri ketum.
Yağmur yalnızların melodisini de saklıyor damlalarında. Pencereye her vuruşunda titriyor sevdalıların hüzün telleri. Çatılara ise kara sevdalıların sulu sepken feryatları boşalıyor bu mevsimde.
Bir de dili var damlaların. Gök kubbenin mırıldanarak söylenenleri nasıl biriktirdiğini geri bildiriyor lisanından anlayanlara. Ve diyor ki; ey insan sen manasızca boşluğa bakıp sesimi dinle, ben kalbine bildiririm geriye kalanları.
Yağmur tek başına merhametin ispatıdır. O kadar yüksekten tüy düşse deler insanın başını. Bir rahmet sağanağı, şefkat panayırı sanki. Her damla ayrı ayrı, ayrı ayrı...
Ve bir merhamet belgesi daha: Zalime de mazluma da, fakire de krala da aynı damla iniyor, aynı rahmet ıslatıyor. Fark şu: Kimi dilini çözüyor bulutların, kimi için anlamsız bir ıslaklık.
Yağmur, her yağışı ayrı bir bestesidir bulutların.
Şüphesiz ki insan nankör. Yoksa tek damlası zayi olmasın diye yağmurun, kendimizi paralardık!
Keşke yağmura dayayabilseydik kulaklarımızı, kim bilir ne hakikatleri fısıldarlardı bizlere!
Yağmur insanlığın gözyaşlarına olan ihtiyacını bilircesine yağıyor dünya kurulalı beri. Korkarım ki ağlamayı unuttuğumuz zaman yağmurlar da bitecek!
Gökyaşı yağmur, gözyaşı gibi...
Yine bir şeyler söylüyor aniden gelmiş misafir gibi, kaynar yaz geceleri...
İçini döküyor bulutlar, ki onları yalnız sevdalılar anlar!







0 yorum:

Yorum Gönder

gökyaşı yağmur




Yağmur yıkamasaydı yeryüzünü, nasıl arınırdık kirlerimizden?
Yağmurun hamurunda hüzün var, sadece değdiği şeyi ıslatmıyor, nemlendiriyor kalpleri.
Ve fısıltıyla konuşuyor yağmur. Neler anlattığını yokluğunda anlayabiliyoruz ancak. Yağmur yüklü bulutları kıskanır sıradan sevdalı bulutlar. Çünkü biri derdini döker üzerimize, diğeri ketum.
Yağmur yalnızların melodisini de saklıyor damlalarında. Pencereye her vuruşunda titriyor sevdalıların hüzün telleri. Çatılara ise kara sevdalıların sulu sepken feryatları boşalıyor bu mevsimde.
Bir de dili var damlaların. Gök kubbenin mırıldanarak söylenenleri nasıl biriktirdiğini geri bildiriyor lisanından anlayanlara. Ve diyor ki; ey insan sen manasızca boşluğa bakıp sesimi dinle, ben kalbine bildiririm geriye kalanları.
Yağmur tek başına merhametin ispatıdır. O kadar yüksekten tüy düşse deler insanın başını. Bir rahmet sağanağı, şefkat panayırı sanki. Her damla ayrı ayrı, ayrı ayrı...
Ve bir merhamet belgesi daha: Zalime de mazluma da, fakire de krala da aynı damla iniyor, aynı rahmet ıslatıyor. Fark şu: Kimi dilini çözüyor bulutların, kimi için anlamsız bir ıslaklık.
Yağmur, her yağışı ayrı bir bestesidir bulutların.
Şüphesiz ki insan nankör. Yoksa tek damlası zayi olmasın diye yağmurun, kendimizi paralardık!
Keşke yağmura dayayabilseydik kulaklarımızı, kim bilir ne hakikatleri fısıldarlardı bizlere!
Yağmur insanlığın gözyaşlarına olan ihtiyacını bilircesine yağıyor dünya kurulalı beri. Korkarım ki ağlamayı unuttuğumuz zaman yağmurlar da bitecek!
Gökyaşı yağmur, gözyaşı gibi...
Yine bir şeyler söylüyor aniden gelmiş misafir gibi, kaynar yaz geceleri...
İçini döküyor bulutlar, ki onları yalnız sevdalılar anlar!







0 yorum:

Yorum Gönder